Tanrı kompleksi doktorluk, pilotluk, hakimlik gibi; insanın yaşamsal bütünlüğüne etkisi olabilecek mesleklerde kendini gösterebilen bir durum.
Tanrı kompleksi, icra ettiği mesleğin gerekenleri ile kişinin bünyesinde barındırdığı kişilik bozuklukları harmanlandığında ortaya çıkan ego patlaması ile paralel bir kavramdır. Hakimin, doktorun, pilotun kısaca insanın yaşamsal bütünlüğüne etki eden her mesleğin uygulayanında bu tür narsistik kişilik bozukluğuna sahip bireyler olabilir.
Tanrı kompleksi, popüler psikolojide "kişinin diğer insanlardan üstün, ayrıcalıklı sahip olduğu ve bundan dolayı şişirilmiş duygulara sahip olması " şeklinde tanımlanıyor. Böyle tanımlandığı için kolaylıkla narsisizmle karıştırılabilir. Kendisinde üstünlük gören bir doktorla kendisini tanrı, seçilmiş kişi, mehdi, zanneden; paranoyalar ve halüsinasyonlardan muzdarip bir şizofrenin durumu hayli farklıdır.
Prometheus, aydınlanmanın merkezi mitlerinden bir tanesidir. Yunan mitolojisine göre Prometheus, yerin ve göklerin soyundan gelen bir titandır ve insanı topraktan ve sudan yaratmıştır. Türlü bela ve hastalıklarla başı dertte olan insanlık için, tanrılardan ateşi çalar ve insanlara kendilerini koruyabilmeleri için verir. Ayrıca insanlara çeşitli el sanatlarını öğretir ve sanatlarını geliştirme imkânı verir. Böylece Prometheus, insan ırkını ortadan kaldırmaya çalışan krallarının iradesine karşı davrandığı için insanlığın ve isyanın sembolü hâline gelir.
Prometheus, sadece geleceği öngörmekle kalmayıp, aynı zamanda seçimlerinin tüm sonuçlarını bilmek erdemine sahiptir. Zeus tarafından kayalara bağlanır ve ciğerlerinin kargalar tarafından yenmesine mahkûm edilir.İnsanın kendini Tanrı'nın yerine koyma girişimi, Prometheus mitinin modern bir vücut bulmasıdır. Daha sonrasında aydınlanma dönemi başlar ve insan artık tanrının kendisi hâline gelir.
Aydınlanma, cehaletle savaşın daha fazla bilgiye yol açacağı ve bunun sonucunda adaleti ,mutluluğu, ve erdemi getireceği inancıyla hareket eder. Sokrates'ten ilham alan aydınlanlar, kötülüğün kaynağının cehalet olduğuna inanırlar.. Michel Foucault ise, bilgiyi iktidar açısından düşünür ve bu denklemi bozar: "bilginin oluşumu ve iktidarın eklenmesi, döngüsel bir süreç içinde düzenli olarak birbirini güçlendirir."
Bilgi, önce çevreyi ve sonra da kişinin kendisini kontrol etmemizi sağlar. Bu yaklaşıma göre aydınlanma projesinin merkezinde dünyayı insanı kontrol etme ve güç arzusu vardır. Aydınlanma dönemiyle insan, insanın kendisinin yaratılmasının devam eden bir projesi hâline gelmiştir.
Tarih bize yeni bir insan yaratmanın kolay olmadığını ve hatta bazen tehlikeli olduğunu öğretti. Ama kötünün ve iyinin ötesinde olan ve yalnızca güç arzusuyla hareket eden bir insanüstü olma cazibesi her zaman arka planda yerini aldı. 20. yüzyıldan sonra, "yeni toplum" ve "yeni insan" ve artık bir vaat değil, bir tehdit hâline geldi.
Farklı bir dünya görüşünü, farklı bir kültürü inşa etmek için güncel sistemden kurtulma bahanesi, aslında en tehlikeli geleneklerin yenilenmesine yol açtı. Şu an mevcut iktidarın, hanedan tutkulu olması ve tüm düzeni bunun için bozması, ülkede alınan tüm kararların halkın fikri alınmadan tek yerden verilmesi, buna örnek olarak verilebilir.
İnsanın kendini tanrı yerine koyması yani aslında bir tür tanrıcılık oynaması, Tanrı'nın perde arkasına itildiği bu tip hikâye ve girişimlerin, hayal edilemez bir tanrıyı şekillendirme ve olanak olduğunca ona, et ve kan karakterlerini uygulama girişimini yansıtıyor. Temsil edilen algı daha elle tutulur ve antropomorfik olduğundan, tanrı bir müdahil, içimizde yer alan ve başlı başına bir eylem olarak şekilleniyor.
Onu, insandaki küreye yakınlaştırma ve onu ete ve kana yakışan tanımlamalarla tanımlama eğilimi arttıkça, bir bekçi ve bizim üzerimizde olarak şekilleniyor. Haliyle tanrı, insanın karmaşıklığı ve sınırsız egosu için adeta bir yaşam alanı yaratmış oluyor . Her seferinde insanlık, ete kana kemiğe bürünmüş tanrılarının, tahtına oturmak istiyor.