Kazada devletten kişiler de bulunuyor. Daha önce hiç duymadığınız detayları sizler için hazırladık.
1996 yılında Balıkesir'in Susurluk ilçesinde kaza meydana geldi. Mercedes otomobilinin içindeki 4 kişi, benzin istasyonundan çıkan bir kamyona çarptı. Kazada otomobilin içindeki 3 kişi orada can verdi. 1 kişi ise kurtuldu. Normalde kaza deyip haber yapıldıktan sonra unutulup giderdi. Ancak bu kaza haberi öyle olmadı. Aracın içinde bulunanların kimlikleri belirlendiğinde Türkiye'de "derin devlet" kavramının ortaya çıkmasına sebep oldu.
Kaza öncesi ve sonrası yapılan araştırmalar sonucunda devlette çok uzun zamandan beri "çetenin var olduğu" ve hatta bu çetenin 1990'lı yıllarda PKK ile mücadele için kurulmuş olan birimlerin gün geçtikçe cinayetlerin, mafya hesaplaşmalarının ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi suç işleyen yapı olduğu anlaşıldı.
Susurluk kazasının önemi nedir ve kazanın ardından gündeme neler geldi?
Kaza, 3 Kasım 1996 yılında Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana geldi. Araç, kamyonun altında kaldı. Araçta bulunan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Gonca Us ve Mehmet Özbay kazanın ardından hayatını kaybetti. O dönemki Doğru Yol Partisi Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ise araçta bulunan bir diğer isimdi ve yaralı olarak kurtuldu. Kazanın ardından yapılan araştırmalar sonucu araçtaki Mehmet Özbay, işlediği birçok suçtan Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) tarafından aranan Abdullah Çatlı şahıs olduğu ortaya çıktı. Bunların ortaya çıkmasıyla işin rengi daha da değişti.
Abdullah Çatlı, 1970 yılında karıştığı karanlık olaylar yüzünden aranan bir şahıstı. Çatlı, 1 Şubat 1979'da gerçekleşen Papa İkinci Jean Paul Suikastı'nın suçlusu Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Cezaevi'nden kaçırılmasına sebep olması, Abdi İpekçi Suikastı, 11 Temmuz 1978 yılında Doç. Dr. Bedrettin Cömert'in öldürülmesi ve olayın tarihte "Bahçelievler Katliamı" olarak bilinen 1978'de Türkiye İşçi Partisi'nde bulunan 7 öğrencinin yaşamlarına son verilmesi gibi suçlardan ötürü aranan bir isimdi.
Kazada hayatını kaybeden bir diğer kişi ise Hüseyin Kocadağ’dır. Kocadağ, öncesinde meslekten ihraç edilse de tekrar görev yapmaya başlamıştı. Ancak çalıştığı dönemde de suç örgütleriyle görüştüğü konusunda söylentiler ortaya çıkmıştı.
Araçta bulunanlardan Sedat Bucak ise, Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde adından söz ettiren "Bucak aşireti"nin lideri olarak tanınırdı. Bağlı olduğu aşiret, 1990 yıllarında PKK’ya karşı yapılan mücadelelerde kolluk güçlerinin arasında yerini alırdı. Araçtakilerin kimlikleri belli olunca “mafya-siyaset-devlet" üçgeninde konuşulmaya başlandı. İspatı zor da olsa bazı şeylerin ortaya çıkması bu kaza sayesinde oldu.
Kazanın ardından neler oldu?
Susurluk kazası, uzun bir süre haber gündeminden düşmedi. Gazetecilerin kaza hakkında yaptıkları araştırmalar sonucunda yeni iddiaların ortaya atılmasına sebep oldu. İddiaların kamuoyunda ortaya çıkmasında devlette yaşadışı işlerin olduğu ve gereken cezaların verilmesi konusunda "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi" başlatıldı.
Sivil toplum kuruluşların başlattığı bu eylemler, 1997 yıllarında akşam saat 21.00’da ışıkların 1 dakika boyunca açılap kapanmasını sağladı. Bununla da kalmadı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Susurluk Araştırma Komisyonu da kuruldu.
Devletin yayınladığı raporlarında neler yazılıydı ?
Mafya-emniyet-devlet polemiği her ne kadar kazanın ardından ortaya çıksa da daha öncesinde bu durum zaten devletin kayıtlarına geçmişti. Kazanın ardından yayınlanan raporda da önemli bilgiler yer alıyor. Binlerce sayfadan oluşan rapor, o zamanlar da şimdi de kaynak niteliğinde bir öneme sahip.
Olayın sonucunda devlet içinde yasadışı işler uygulanmış ve bu kişiler yasal olmayan yollarla kazançlar elde etmişlerdir. Örgütler amaçlarına ulaşabilmek için tehdit, yaralama, adam öldürme gibi suçlara da karışmışlardır. Olayı derinlemesine inceleyecek devletteki görevliler böyle tehlikeli insanlardan yeterli düzeyde korunamamıştır. Bu kişiler, elini kolunu sallayarak yasadışı işleri de kolaylıkla yapmışlardır.
Bu olaylardan kaynaklı halkın devlete olan güveni de zedelenmiştir. Bunun neticesinde devlette yapılan bazı işler görevliler tarafından devlet sırrı kavramıyla gizlenmesine olanak sağlamıştır. Buna örnek vermek gerekirse Korkut Eken'in 'Silahları nereye verdiğimi söyleyemem. Çünkü devlet sırrıdır' demesi gibi.
Peki kayıp silahlar olayı nedir?
Araştırmaların sonucunda bu silahların Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait olduğu belirlendi. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne İsrail’in gönderdiği Uzi ve Beretta markalarından yaklaşık olarak 30 silahın ortadan yok olduğu farkedildi. Ardından balistik incelemeler yapıldı. 1990 yıllarında suikastlarda kullanılan silahların bu kayıp silahlar olduğu ortaya çıktı . O dönemde Uzi ve Beretta marka silahların Özel Harekat Daire Başkanlığı'na yaklaşık 30 tanesinin verildiği netleşti. Ancak resmi yazışmalarında Emniyet Genel Müdürlüğü, tespit edilen bu silahların envanterinde bulunmadığını açıkladı.
Benzer içerikler için buraya tıklayınız.
Bu gibi haberlerinin devamı için parafesor.net sitemizi ziyaret edebilirsiniz.