6-7 Eylül Olayları Nedir?
6-7 Eylül Olayları yada İstanbul Pogromu, İstanbul'da yaşayan Rum azınlığa karşı 6-7 Eylül 1955 tarihinde düzenlenen toplu organize saldırıdır.
Olayların olduğu dönem Türkiye, Demokrat Parti’nin idaresindeydi. Yunanistan’ın Kıbrıs açılımı Türkiye’yi rahatsız etmişti. 1954'den bu yana Yunanistan’ın sürekli Kıbrıs meselesine odaklanması, adadaki hakimiyetini sağlamak istemesi diplomaside gerginliğe neden olmuştu. Başbakan Adnan Menderes, Yunanistan’a Kıbrıs’taki yapının değiştirilmemesi konusunda uyarıda bulunmuş, iki ülke arasındaki dostluğun hasar almasından endişe duyduğunu dile getirmişti.
Sorun Birleşmiş Milletler'e Kadar Uzandı
Yunanistan’ın Kıbrıs açılımı Birleşmiş Milletlere kadar uzandı. Yunan hükümeti, Türkiye’nin Kıbrıs hususundaki uyarılarını dikkate almamıştı. 14 Aralık 1954 tarihinde BM oturumunda Yunanistan'ın teklifiyle “Kıbrıs halkına self-determinasyon hakkının sağlanması” konusu görüşüldü. BM, Yunanistan'ın vermiş olduğu teklifin adanın yapısına uygun olmadığını belirterek, barışa gölge düşeceğini gerekçe gösterdi ve konuyu gündem dışı bıraktı.
Menderes, BM’nin kararı sonrası "Yunan resmi makamlarının bu mesele dolayısıyla meydana gelen hadiselerden aramızdaki dostluğun bozulmaması için çaba sarf ettiklerini ve tedbirler aldıklarını belirten ifadelerini memnuniyetle karşılıyoruz. Bu husus tamamen kapandığından artık müttefikimiz Yunanistan ile aramızdaki dostluğun gölgelenmemesine dikkat ediyoruz. Türk hükümeti, bu görüş ve inançla iki ülke münasebetlerinin samimiyet ve azimle devam etmesini istemektedir." açıklamasında bulundu.
Yunanistan Provokasyonları Sürdürdü
Yunanistan hükümeti Adnan Menderes’in bu sözlerini dikkate almadı. BM’den çıkan karar Yunan hükümetini ve Yunan halkını mutlu etmedi. BM kararı sonrası Atina’da Türk, İngiliz ve Amerikan konsolosluklarına saldırılar düzenlenmiş, BM’nin verdiği karar protesto edilmişti.
Bu, Türkiye’nin Yunanistan’a olan yaklaşımını değiştirdi ve dostane tavrından vazgeçmesine neden oldu. Bu olaylar öyle yada böyle Türk topraklarında yaşayan Rumların endişe duymasına neden oluyordu.
Zaman içinde Kıbrıs sorununun boyutu değişmiş, adada silahlı Rum çeteleri Türklere karşı saldırılar düzenlenmeye başlamıştı. Yaşananlar üzerine İngiltere’nin liderliğinde Türkiye ve Yunanistan’ın katılım sağlayacağı bir konferans düzenlenmesine karar verildi. Başbakan Adnan Menderes ve ana muhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı İsmet İnönü, Kıbrıs problemine karşı milli birliktelik kararı aldı. Yaşanan iç problemlerden ziyade, bu meseleye odaklanılması konusunda ortak karara varmıştı.
Türkiye’nin adadaki mevcut sistemin aynı şekilde sürmesi teklifine karşılık, Yunanistan ‘Kıbrıs’ı elde etmek’ istemeye devam edince konferanstan sonuç çıkmadı.
İki Ülke Arasında İlişkiler Çıkmaza Girdi
Türkiye ve Yunanistan arasında süren Kıbrıs sorunu, iki ülke arasındaki diplomatik birlikteliği yok etmişti. Türkiye’nin sükunet içerisinde bu olaya yaklaşmasına karşın sert politikalarını sürdüren Yunanistan’ın tavrı Türk milleti içinde derin huzursuzluğa neden olmuştu. Yunanistan’ın bu sert tavrı Türkiye’de yaşamına devam eden başta Rumlar olmak üzere tüm gayrimüslimleri de huzursuz etmişti.
15 Ağustos 1955 tarihinde İstanbul’da yaşayan Rum ve Ermeni ailelerin evlerinin kapısına haç işaretleri çizildi. Dış politikadaki gerginlik, içerideki bazı art niyetli grupları cesaretlendiriyordu.
6-7 Eylül Olaylarında Bardağı Taşıran Son Damla
6 Eylül 1955 tarihinde Demokrat Parti Milletvekili Mithat Perin’in Ekspres Gazetesinde yayımlanan haberde Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığını öne sürülmüş ve bu toplumda büyük bir infiale neden olmuştu. Bu haber sonrası radyolarda Atatürk’ün evi ile Türk konsolosluğu arasında bir bomba patlatıldığı ve bu bombanın Atatürk’ün evine hasar verdiği yönündeki haberler çok ciddi tepki çekmişti.
Senelerdir Yunanistan’ın Kıbrıs husususundaki tavrından ötürü sergilediği düşmanca tavır üzerine Türkiye’nin kırmızı çizgisi olan Atatürk’ün evine düzenlendiği öne sürülen saldırı da ilave olunca yurt içinde kontrol edilemeyecek boyuta ulaşan olaylar meydana gelmeye başladı.
6-7 Eylül Saldırıları
Yaşananları protesto etmek için Taksim’de kalabalık bir grup toplanmıştı. Protestolar kısa süre sonra kontrol edilemez noktaya gelmiş ve Yunanistan'ın sorumsuz tavrının bedelini Türkiye’de yaşayan gayrimüslim Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklar ödemişti. Azınlıkların işyerlerine saldırılar düzenlenmeye başlamıştı. İstanbul sonrası İzmir’e de sıçrayan olaylar sonucunda verilere göre 6-7 Eylül olaylarında 5583 ev ve işyeri ev tahrip edilmiş, 3 kişi katledilmiş, 30 kişi yaralanmış; 1 havra, 73 kilise, 8 ayazma ve 2 manastır yıkılmıştı.
6-7 Eylül Olaylarının Ortaya Çıkardığı Sonuçlar
Birçok Rum, Yahudi ve Ermeni doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kaldı. Sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5.104'e çıktı.
10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. Soruşturma Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik örgütleri üzerine yoğunlaşsa da ve o günlerde ilan edilen sıkıyönetim atmosferinde DP iktidarının baskıları sonucunda yine komünistlere sıçramıştır. Aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun yer aldığı önceden fişlenen komünistler ile hayatta olmayan dört komünist hakkında dava açıldı.
Dava beraatle sonuçlandı ve tutukluları Aralık 1955'te serbest kaldı. Bir süre sonra Kıbrıs Türktür Cemiyeti de kapatıldı. 1960 darbesi sonrası bu olaylar Yassıada yargılamalarına konu oldu. 27 Mayıs darbesinde askeri cunta idaresinde organize edilen Yassıada Yargılamalarında olayların DP hükûmetinin başbakanı Adnan Menderes'in provokasyonları sonucu kontrolden çıktığı öne sürüldü ve askeri cunta mahkemesi Demokrat Parti yönetimini başta Adnan Menderes olmak üzere 6-7 Eylül olayları sebebiyle de cezalandırıldı.