Son birkaç yıldır, Türkiye'deki üniversite kontenjanlarında yaşanan düşüş, eğitim sektöründe önemli bir gündem maddesi haline geldi. Her yıl milyonlarca öğrenci, üniversite giriş sınavlarına (YKS) katılarak geleceğini şekillendirmek üzere çeşitli programlara başvuruyor. Ancak, kontenjanların azalması ve bazı bölümlerin kapatılması, öğrenciler arasında belirsizlik ve endişe yaratıyor. Üniversitelerin azalması, öğrencilerin hayallerini etkilediği kadar, eğitim sisteminin geleceği üzerinde de büyük bir etkisi var. Peki, bu kontenjan düşüşünün sebepleri neler? Öğrenciler ve aileleri bu duruma nasıl hazırlıklı olmalı? İşte detaylar.
Üniversite kontenjanlarındaki düşüş, pek çok faktörden kaynaklanıyor. Öncelikle, Covid-19 pandemisinin eğitim üzerindeki olumsuz etkileri, birçok üniversiteyi kontenjanlarını gözden geçirmeye zorladı. Pandemi sürecinde yaşanan uzaktan eğitim, kendi başına yeni bir düzenleme gerektirdi ve öğretim üyeleri ile öğrenci sayılarının birbirine oranını etkilemeye başladı. Bazı üniversiteler, öğrenci alımında kısıtlamalara gitme kararı aldı ve bu da kontenjanlarda belirgin bir azalmaya neden oldu.
Diğer bir neden ise, çift anadal ve yandal gibi uygulamaların artmasıdır. Öğrenciler, farklı disiplinlerde eğitim almayı tercih ederken, birçok üniversite, mevcut kontenjanlarını bu yönlü olarak yeniden düzenleyerek, bazı bölümlerin kontenjanını kısıtlama yoluna gitti. Buna ek olarak, bazı üniversitelerin belli alanlarda yeterli öğrenci talebi görememesi, o bölümler için kontenjanların düşmesine yol açtı. Örneğin, sayısal bölümlerden daha az ilgi gören sosyal bilimler gibi alanlar, bu durumdan daha fazla etkilendi.
Kontenjanların azalması, öğrencilerin üniversiteye yerleşme şansını doğrudan etkiledi. 2023 YKS sonuçlarına göre, birçok öğrenci planladığı alana kabul edilmekte zorlandı. Ancak, bu durum karşısında gençler, alternatif seçenekler geliştirmek zorunda kaldılar. Öncelikle, sınav stresinin yanı sıra eğitim hayatında belirsizlik ile başa çıkabilmek için, pek çok öğrenci yurt dışında eğitim almayı düşünüyor. Yabancı üniversiteler, özellikle Türkiye'deki yükseköğretim sistemine alternatif sunuyor.
Bir başka çözüm yolu ise önlisans programlarına yönelmektir. Kontenjan düşüşü yaşanan lisans programlarının ardından, pek çok öğrenci, iki yıllık önlisans programlarına yönelerek iş gücü piyasasına daha hızlı entegrasyon sağlamak istiyor. Ancak, her öğrencinin hedefi lisans eğitimi almak olduğu için önlisans tercihleri de bazı gençler için trajik bir durum olarak nitelendiriliyor.
Öğrencilerin yaşadığı bu durum, eğitim sistemindeki yapısal sorunları da göstermekte. Eğitim kalitesinin yükseltilmesi ve daha fazla alternatif sunulması gerektiği, yetkililerin göz önünde bulundurması gereken bir gerçek. Ayrıca, eğitimde eşitlik sağlanması ve herkesin kendi yeteneklerine uygun bir programa yerleştirilebilmesi için önemli adımlar atılması gerekiyor.
Sonuç olarak, üniversite kontenjanlarındaki düşüş, yalnızca sayısal bir azalma değil, aynı zamanda öğrencilerin hayallerini ve geleceklerini şekillendirmede de önemli bir rol oynuyor. Üniversiteler ve eğitim otoriteleri, bu durumu aşmak, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak ve eğitim kalitesini artırmak için birlikte çalışmak zorundalar. Gelişen dünyada eğitim, gençlerin geleceği için her zamankinden daha kritik bir öneme sahip.