Tek çocuk politikası katliamını sizler için derledim.
1994 yılında otuz yaşındaki ordu mensubu Tian Mingjian, üstün askeri nitelikleri nedeniyle Pekin’de görevlendirilen bir üsteğmendi. Askeri teknolojideki performansıyla meslektaşlarını geride bırakıyordu. Keskin nişancıydı ve silah ustası olarak geleceği oldukça parlaktı. Bir noktaya kadar ast-üst ilişkilerini profesyonelce yönetti. Her insan kadar iyi ve kötü yanları vardı: İyiydi çünkü yetenekli bir askerdi ve zeki bir adamdı.
Kötüydü çünkü çabuk öfkelenirdi. Bir keresinde başka bir askerle olan tartışmasının fiziksel kavgaya dönüşmesi yüzünden rütbesi düşürülmüştü. Tian, karardan asla memnun kalmadı. Askerin disipline edilmesi gerektiğine inanıyordu. İçindeki ses rütbe bakımından kendinden yüksek birini dinlememesini ve sözlü çatışmaya girmesine bile yol açmıştı.
Yine de bunların hiçbiri patlama anı sayılabilecek olaylar değildi. Tian’ı yoldan çıkaran asıl şey karısı ve çocuğunun hayatına bağlıydı. Genç çift, evlilikleri boyunca yalnızca bir kız çocuğuna sahiptiler. Çin’in halihazırda “tek çocuk” politikası nedeniyle bu tablonun özgürce genişletemeyeceğini iyi biliyorlardı. Ancak, Tian geleneksel değerlere önem veren kırsal bir bölgede yetişmişti.
Bir şekilde oğlunun olması gerektiğine inanıyordu. Karısını da ikna ederek, kuralları çiğnedi. Bundan sonra, gelecek planları ikinci çocuğunun doğumuyla alakalıydı. Muhtemelen ilk birkaç ay belirtileri saklamakta güçlük çekmemişlerdi. Onları ateşe atan yine kendi öfkesi oldu. Üst rütbelerden biriyle olan çatışmanın sonucunda, aile mektuplarındaki hamilelik hikâyesi deşifre edildi.
Karısının yerel yetkililer tarafından götürüldüğünü ve zorla kürtaja alındığını öğrendiğinde, dünyası başına yıkıldı. Engel olmak istediyse de mümkün değildi. Operasyon sırasında komplikasyonlar ortaya çıktı. Karısının ve doğmamış oğlunun ölüm haberini alması uzun sürmedi. 19 Eylül’de, Tian Mingjian, görevliden silah deposunun anahtarını almanın yolunu buldu.
Daha sonra, elde ettiği tüfek ve gerekli teçhizatı ertesi gün yapmayı planladığı katliam için sakladı. 20 Eylül 1994’ün erken saatlerinde, Tian tüfeği aldı ve sabah teftişi için toplanan alaya ateş etti. Rutin bir süreç olduğu için herhangi biri saldırı ihtimaline karşı hazırlıklı değildi. Bu yüzden siyasi komiser kendini savunamadan ölmüştü. Ateş hiç susmadan devam ediyordu.
Üç subayı daha öldürdükten sonra on askeri yaralamıştı. Kargaşanın içinde kaçma fırsatı yakalayan Tian, askeri bir jeep çaldıktan sonra garnizonu terk etti. Şehir merkezi yönünde batıya doğru ilerliyordu. Jianguomen'e ulaştığında, arkasından takip eden bir araç onun yoldan çıkmasını sağladı. Görgü tanıklarına göre hâlâ soğukkanlılığını koruyordu. Tüfeğini ele geçirdi ve neredeyse hiç durmadan tetiğe bastı. Gözleri o kadar kararmıştı ki, önüne çıkan her şeyi ayırt etmeksizin vurdu.
Konumu diplomatik alanlara oldukça yakındı. O kargaşanın arasında aracıyla mahsur kalan İranlı diplomat Yousef Mohammadi Pishknari ve dokuz yaşındaki oğlunun ölümüne neden oldu. Aracın içinde aile üyelerini kaybeden yaralı çocuklar da vardı. Manzara yüzünden dehşete kapılmışlardı. Tian’a bakarsak, o oldukça sakindi. Masum insanları öldürdüğünden habersizmiş gibi davranıyordu. Askeri polisler olay mahalline intikal edene kadar kontrolsüzce ateş etti. Epey bir koşuşturmadan sonra, Yabao Yolu’nda abluka altına alındı. Olay anında, tek elle şarjör değiştirme, atış ve kaçma-kurtulma gibi askeri yeteneklerinin hemen hemen hepsini göstermişti.
Not:
Günümüzde Tian’ı kahraman ilan edenler onun zorbalığa karşı isyankâr yönünü savunmaya devam ediyor. Bunlardan birçoğu aile planlamasının dayattığı zorluklardan birtakım acılar çekmiş insanlar. Diğerleri, onu bir terör saldırısı işlediği konusunda suçluyor ve nefretle kör olan bir insana acımayı reddediyor.