Prester (Rahip) John, Avrupa’da Ortaçağ ve Erken Modern dönemlerinin efsanevi figürünü sizler için derledim.
Avrupalılar arasında, o dönem Prester John’un Doğu taraflarında Ortaçağ Hristiyanlığının sınırlarının çok ötesinde bir krallık yöneten güçlü ve zengin bir hükümdar olduğu inancı hakimdi.
Avrupalılar, Müslümanlara başlattıkları savaşlar için özellikle Doğu’da oldukça güçlü bir Hristiyan ile birlik olmak istedikleri için bu efsane hükümdarla görüşmeye can atıyorlardı. Bu sebeple, nerede yaşadığını bilinmese de ve hatta var olup olmadığı kesin olmasa da imparatorlar krallar ve papalar ona, güçlü bir müttefik grubu oluşturmak için mesajlar ilettiler.
Bunun sebebi de, Prester John’un yönettiği krallıkta zümrüt nehirlerin aktığına, heryerin altınlarla dolup taştığına ve olağanüstü savaşçıların olduğuna inanmalarıydı. Yani Rahip John, bütün Hristiyanların yanında yer almak isteyeceği bir hükümdardı. Krallığı ve kendisi hiçbir zaman bulunamamış olmakla beraber kendisinin dünya tarihi üzerinde oldukça büyük etkisi olmuştur.
Prester John efsanesi 12. yüzyılda duyulmaya başladı. Bu da Haçlı Seferleri zamanına denk geliyordu. 1165’te çoğaltılan ve bizzat Prester John tarafından yazıldığı öne sürülen bir mektup, o dönemler Hristiyan dünyasının en güçlü hükümdarları olan Roma İmparatoru Frederick Barbarossa ve Bizans İmparatoru Manuel Comnenus’a iletilmişti. Mektupta Gençlik çeşmesi ve Babil kulesinin de bulunduğu bir yerden söz edilmekteydi. Bütün bu bölgeler kral Prester John’undu. Mektup 1. ve 2. Haçlı Seferleri esnasında, doğudaki bolluğun farkına varan Avrupalı krallar ve halk nezdinde büyük bir heyecan yarattı.
Avrupalı haritacılar, bu efsane krallığın konumu ile alakalı tahminlerde bulunmaya başladılar. Öncelikle izini doğuda bulunduğuna kanaat getirip orada aramaya başladılar. Ancak ünlü seyyah Marco Polo’nunda aralarında bulunduğu Avrupalı misyoner ve gezginler, burada bu bölgenin Hristiyanlıkla bir ilgisinin olmadığını 13. ve 14. yüzyılda İpek Yolu üzerinden Uzak Doğu’ya gittikleri zaman anlayacaklardı.
Ayrıca, 14. yüzyılda Moğol İmparatorluğu dağılmak üzereydi. Neticede Prester John’u bulma arayışı Orta Asya’dan Afrika’ya yani Eritre ve Etiyopya’yı içinde bulunduran Habeşistan’a yöneldi.
Avrupalılar Habeşistan’da Hıristiyan toplulukların olduğunu zaten biliyorlardı. Fakat milattan sonraki 7.yüzyılda yapılan İslam fetihlerinden sonra iki bölge arasında temas kesilmişti. Kısa bir zaman sonra Prester John’un bugün Etiyopya olan ancak o zamanların Habeşistan olan bölgenin hükümdarı olduğu inancı Avrupa’da yaygınlaşacaktı.
Portekizli kaşifler 15. yüzyılda başlayan Keşif Çağı’nda Prester John efsanesiyle birlikte daha da motive olmuşlardı. Hala bu efsanevi hükümdarı bularak onunla Müslümanlara karşı ittifak oluşturmayı amaçlıyorlardı. Bunun için Portekiz’de büyük bir seferberlik başlatıldı. Denizcileri eğitmek maksadıyla harita yapımı, ve gemi inşası için Portekiz’e işin uzmanı kişiler davet edildi. Bu sayede haritalama ve geometri adeta dünyaya hükmetmenin yolu haline dönüştü. Hatta bu eğitimlerden daha sonra Kristof Kolomb’da faydalanacaktı.
Portekizliler, 1440’ların sonlarına doğru Gine de bulunan Atlantik kıyılarında ilerleme kaydetmişlerdi. 1480’lerde Afrika’nın güney ucuna ulaştıklarında düşlerini kurdukları krallığı bulduklarını düşünürken büyük bir hayal kırıklığına uğradılar Bu keşiften on yıl sonra, Osmanlı tarafından desteklenen Adal Sultanlığı, Etiyopya’yı istila edecekti.
Netice itibariyle Prester John’un izine asla rastlanmadı. Fakat Avrupalılar Prester John’u ararken Asya’ya giden bir deniz yolu keşfettiler ve bu da dünya tarihinde yeni bir çağın başlamasına neden oldu. Diğer taraftan Afrikalıları aşağılayıp ötekileştirdikten sonra köleleştirilmelerini sağlamak da oldukça kolaylaşmıştı.