19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde başta diplomatik ilişkiler olmak üzere yabancı dil bilgisi gerektiren her durumda Babıali Tercüme Odası'ndan yararlanılıyordu.
1821 yılında kurulan Tercüme Odası, 1836'da Hariciye Nezareti’nin bir bürosu haline getirilerek varlığını Osmanlının yıkılışına dek sürdürdü. Osmanlı imparatorluğunda tercümanlık görevi 1821 yılına kadar Fenerli Rum Divan-ı Hümâyun tercümanları tarafından yürütülmekteydi. Divan-ı Rum tercümanlarının 1821 Yunan İsyanı'nda taraf olmaları üzerine Babıâli Tercüme Odası kurulmuştur.
Yayha Naci Efendi, Babıâli Tercüme Odası’nın ilk tercümanıdır. İlk başta 3-4 kişilik kadroya sahip rutin bir devlet dairesi olan Tercüme Odası, devlet diplomatik faaliyetlerinin çoğalmasıyla ile gittikçe büyüdü ve 1888 yılında 75 personelli bir kurum haline dönüştü. Başlıca görevi diplomatik çevirileri yapmak olan kurum, gümrük, pasaport, maarif, telgrafçılık gibi Fransızca bilgisi gerektiren hususlarda da görev almıştır.
İç ve dış siyasette etkili reformcu bürokratların yetişmesine zemin hazırlayan bu kurum, aynı zamanda Âli Paşa, Fuat Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Namık Kemal gibi Tanzimat'ın reformcu devlet adamları ve aydınlarının yetiştiği yerdir.
Osmanlı imparatorluğunda tercümanlık görevleri 1821'e dek Fenerli Rum Divan-ı Humayun tercümanları tarafından üstlenildi. Divan-ı Hümayun Tercümanları devlet sırlarını ifşa ettikleri gerekçesiyle idam edilmişlerdir. 1821'de Yunan isyanı sürerken Divan-ı Hümayun Tercümanı Kostaki Morozi'nin isyancılarla işbirliği yaptığı ortaya çıkmış ve idam edilmiştir. Bu idamdan sonra Osmanlı Devleti'nin diplomatik yazışmaları yapabilmesi için Fenerli Rum’lardan olmayan bir tercümana ihtiyaç duyuldu. Mühendishane hocası Yahya Naci Efendi tercüme işinde denendi fakat diplomatik Fransızca bilgisine sahip olmadığından dolayı deneme başarısızlıkla sonuçlandı. Tercümanlığa vekalet etmesi içim İstavraki Bey isimli Rum memur atanırken Yahya Naci Efendi birkaç yetenekli memura Fransızca ve Rumca öğretme görevi verdi. Yahya Naci Efendi'nin tercüman yetiştirmek için ders vermeye başlamasıyla 23 Nisan 1821 tarihinde Tercüme Odası kuruldu.
İstavraki Bey, bir yıl sonra Bolu'ya sürülmesi sonrası yerine Yahya Naci Efendi atanmıştır. Yahya Naci'nin yerine ise Babıâli'de lisan öğretmenliği görevi Ermeni kökenli Zenob'a verildi. Yahya Naci'nin 1824'te öldükten sonra Mühendishane hocalarından Hoca İshak Efendi tercümanlığın başına getirildi ve bu görevi beş sene boyunca sürdürdü.
1829 yılında Tercüme Odası bünyesindeki Lisan Odası kapatıldı. Öğretmen Zenob sürgüne gönderildi. İshak Efendi de görevinden alındı. Yerine ise damadı Halil Esrar Efendi atandı.
Başlangıçta sadece üç personelli bir daire olan Tercüme Odası, 1830'lu yıllardan itibaren büyümeye başladı. Bu dönemde Mısır Meselesi ve Hünkâr İskelesi Antlaşması sebebiyle diplomatik meseleler imparatorluk için çok önemil hale gelmiştir. Bu husus, Tercüme Odası’nın prestijinin artmasını sağladı. Kadrosu genişleyen Oda’ya ilk önce Mehmet Emin Âli, Safvet ve Nedim Efendi daha sonra ise Fuad ve Ahmet Vefik Efendi’nin alınmasıyla gelecek senelerde imparatorluğa yön verecek bürokratlar Tercüme Odası’ndan çıkmış oldu.
Halil Esrar Efendi'nin ölmesi sonrası 1835 yılında Tercüme Odası'nın başına Tecelli Efendi geldi. Bu dönemde Oda'nın görevleri arasında imparatorluğun ilk resmi gazetesi Takvim-i Vekayi'nin Fransızca'ya çevrilmesi de vardı. 1837'de Ali Efendi, Tecelli Efendi'nin yerine Divan-ı Humayun tercümanı olarak atandı.
Tanzimat zamanında İngiliz James Redhouse ve Fransız Geroges Sardou gibi yabancı uyruklu kişilerde Tercüme Odası'nda öğretmenlik görevinde bulundu. 1841 yılında Tercüme Odası'nın kadrosu 39 kişi oldu.
Tercüme Odası, en önemli değişimleri 1856 yılında geçirmiştir. Diplomatik yazışmalarla alakalı olarak Tercüme Odası'na bağlı "Tahrirat-ı Ecnebiye Odasıé açılmıştır. Kırım Savaşı sebebiyle İngilizce evrakların Hariciye Nezareti'ne gelmesi sonrası Tercüme Odası'nda İngilizce tercüme de yapılmaya başlanmıştır.
Tercüme Odası, 1871 yılında ise Hariciye Nezareti'nin bir bürosuna dönüştürüldü. 1922'de Osmanlı'nın yıkılmasıyla lağvedildi.
Bilindiği üzere birçok imparatorlukta olduğu gibi Osmanlı’da da ücretli olarak çalıştırılan cariye ve köleler vardı. Peki, bunların ortalama fiyatları ne düzeydeydi?