Gölcük'te 17 Ağustos 1999'da yaşanan depremin ardından ortaya yağmacılar çıkmıştı. O gün yaşananları sizler için derledik.
Gölcük'te olaya tanık olan birisi "17 Ağustos depremini bizzat yaşadım. İnsanlıktan nasibini almayan bu mahlukları kendi çabalarımla durdurmak istedim. Biz harabeye dönmüş evimizin yanında eşyalarımızı korumaya çalışırken, balkon demirlerinden atlayarak oturma odamıza zorla girmeye çalışan yağmacıya "burası bizim evimiz" diyerek kendi evimizden çıkartmaya çalışıyorduk. Yan binaya giren hırsızların bazıları "ölen benim halam" dedi, bazıları uzak akraba kılıfına sığındı, bazıları da sözde çok yakın arkadaşının kollarını ve boynunu korumaya(!) kalkıştı. Depremin ikinci günüydü. Star TV’den gelip soru soran muhabire "bu ülke, insanları koruyamadı, şimdi ölenlerin eşyalarını da koruyamıyoruz" diye kendimi anlatıp ağladığım o gün, daha dün gibi aklımda. Vicdan, merhamet, iyi niyet bu ülkenin topraklarına hiç uğramadı biliyor musunuz? Biz hep kandırıldık. Biz her zaman iyi insanların olduğu konusunda kandırıldık. İnsan, düşmeyegörsün. İçindeki zerre iyi niyet kötülüğe zuhur eder o an. O anlara bizzat şahit olmasaydım, bunları başkası anlatsa ininmazdım. İnsanlan bu kadar kötü olmamıştır diye düşünürdüm." şeklinde anlatıyor.
O günlere tanıklık eden birisi "1999 depremini Sakarya'da bizzat yaşadım. Hırsızların çaldıkları altın, mücevherat ve para bir yana, oradaki madur insanların kullanacakları yiyecek, içecek ve eşyanın bulunduğu depoyu da yağmalamışlıkları vardır." şeklinde o günü aktarıyor.
Başka bir tanık ise şöyle anlatıyor: " Bana 17 Ağustos gününü anlat dediklerinde enkazda geçirdiğim 12 saati değil, o gün insanlığını kaybetmiş yağmacıları hatırlıyorum. İstanbul depremi olduğunda yine tek korktuğum şey deprem sonrası bu olayları tekrar yaşayacak olmamız. Çevrenize, sahip çıkın. Buradaki konu evler, yıkılan binalar değil. O gün orada insanlık aranıyor. Çok büyük insanlık ayıpları yaşanıyor. En büyük acım hala bu. Çünkü bugün olsa yine aynı manzarayla karşılaşırız gibi duruyor. "
Başka bir depremzede de şöyle anlatıyor: "Gölcük depremi bu ülkede kötü insanlar olduğunun en büyük kanıtıdır. İyi insanlar yanda moloz kaldırırken, bu vicdansızlar mutlu bir şekilde televizyon kucaklayıp götürüyolardı. Hayatımın ilk dersini o gün almıştım. Olunması gereken ilk şey; şüphesiz iyi insan olmaktır."
O anlara tanıklık eden bir başka kişi de şöyle anlatıyor: "Bu gözler neler gördü. Sahibi ölenlerin bilgisayar dükkanını, fotoğraf stüdyosunu, marketleri, antika eşyalar olan evleri ve silahları kaçırmaya çalışanlar oradaydı. Sanki bedava ürün dağıtımı vardı o gün. Ölenler, can çekişenler bi yanda kaldı. babamın amcası ve yengesi, kızlarıyla birlikte enkaz altında can vermişlerdi de amcanın silahı 3 ay sonra Gebze'de bulunmuştu. Evdeki antikaların göstere göstere çalındığını söylememe gerek yoktur sanıyorum. Önümüzde İstanbul depremi var... Siz esas yağmayı o zaman görün! Yüz binlerce kişi can verirken diğer yüzbinler de açlıktan bir yerleri yağmalayacaklar."
Bir başka kişi ise şöyle aktarıyor: "Bizzat askerde bir jandarma astsubaydan duymuştum. Yıkılan bir evin molozlarını kaldırırken bileklerinden elleri kesilmiş 2 kişi çıkarmışlar. Bir evin bahçesinde ise üst üste konmuş televizyon ve müzik setleri bulmuşlar. Sadece bununla da kalmıyor. Ordunun getirdiği malzemeleri çalmaya çalışanlar, mermi ile yaralanıp ambulanslara koşanlar görmüş."
O anlara tanıklık eden bir başka kişi de: "Şimdilerde hepsi zengin ve varlıklılar. Farklı şehirlerden gelip yağmalamışlardı. bir kısmı yardım tırlarının önünü kesip 1 ila 5 lira arasında insanlara su satmışlardı. Kamyonlara doluşup gelen bir grup vardı, göçük altlarından çıkan insanların ziynetlerini çalıyorlardı, dükkanları yağmalayanlar vardı. Benim bildiklerimden bir kısmı şu an inşaat şirketi sahibi, evleri yıkılan insanlardan kazandıkları paralarla ev satıyor."
Bir başka kişi de şu şekilde aktarıyor: "İçecek sektöründe olduğum için marketler ile çok içli dışlı oluyorum. İsmi bende saklı bir şehirde mantar gibi türeyen bir süpermarketler zincirinin sahibinin, belediyeden emekli olduğunu, belediye tarafından 17 Ağustos'ta görevli olarak İzmit'e gönderildiğini ve orada yıkılan bir binanın altındaki kuyumcu kasası ile döndüğü, gelir gelmez emekli olup zincir marketler açtığı dilden dile dolaşırdı."
O gün olaya tanıklık eden bir başka kişi de "1999 depreminde ilk üç gün devlet yoktu. Sonrasında ne kadar vardı, işte o konu tartışılır. İnsanlar devletten hızlıydı. Devletten önce vatandaş geldi yanımıza. İnsanlar yıkıntıların arasından kendi canlarını tırnaklarıyla kazıp çıkarmaya çalıştılar. Ne siyaset, ne fikir ayrılıkları ne de sınıfsal farklılıkları vardı. Herkes orada birlik oldu, kardeş oldu. Acı ortak olunca tepkiler de bir oldu. Yağmacılar ise birçok yerde hak ettiklerini aldılar." şeklinde aktarıyor.
Bir başkası ise şu şekilde aktarıyor: "Deprem sırasında neredeydiniz, ne yapıyordunuz pek bilmiyorum da biz kendi ellerimizle göçük altını yağmalamaya çalışan 10 kişiden fazla adam yakaladık. Utanmadan gündüz vakti insan içinde yapanlar da vardı. Tabi yakalandıklarında güzel bir dayak da yediler. Diğerleri de uyarılıp site dışına atıldılar. Bu insanlar benim yakınlarımın, göçük altında ölen arkadaşlarımın eşyalarını çalmaya geldiler ve biz oralarda olmasaydık her şeyi alıp giderlerdi. O gün o merhametsiz insanlar acıyı görmezden geldiler. Çoğu yerde de böyle olmuştur zaten."
Benzer içerikler için buraya tıklayınız.
Bu gibi haberlerinin devamı için parafesor.net sitemizi ziyaret edebilirsiniz.