Nazım ve Piraye’nin Dillere Destan Aşk Hikâyesi

Yayın Tarihi:

Nazım Hikmet’in hayatının 20 yılını Piraye’nin varlığı ile geçirmiştir. Hapishanelerde geçen bir aşk hikâyesi ardından günümüz âşıklarına ilham verecek Piraye ve Nazım’ın mektupları kaldı.

Nazım ve Piraye’nin Dillere Destan Aşk Hikâyesi

Nazım’ın uğruna şiirler “kızıl saçlı bacısı” Piraye’ye olan aşkını edebiyat dünyasına aşina olanlar biliyordur. Nazım’ın hayatına giren pek çok kadından en özel isim Piraye, çünkü hayatında en uzun süre kalan kadın kendisi. Piraye için Nazım birçok mektup ve şiir yazmıştır. Gelin, bu aşk hikâyesini hep birlikte inceleyelim.

Piraye o dönem evli ve iki çocuk annesidir. Ülke dışına konser vermeye giden eşi Vedat Örfi’yi bekleyen 24 yaşında genç bir kadındır. Nazım ise ilk eşi Nüzhet Hanım ile ailesinin baskısından dolayı ayrılmıştır.

O dönemde Moskova’dan İstanbul’a ailesinin yanına yeni dönmüştür. Nazım kardeşi Samiye Hanım’ın yakın arkadaşı olan Piraye’yi görür görmez ona âşık olur. Ancak Piraye, Nazım’dan uzak durmak 1 sene boyunca için kaçar.

Nazım’ın Piraye’ye yazdığı şiirler Piraye’nin aklını karıştırır. Piraye kendisine yazılan şiirlerden etkilenmeye başlar. Piraye ve Nazım 1932 yılında evlenmeye karar verir, önce beraber bir köşke yerleşirler. Para sıkıntısı çekmelerine rağmen mutlu ve huzurlulardır. Bu süreçte Piraye’nin eşi Vedat Örfi’den boşanması 13 Eylül’de gerçekleşir.

Piraye ve Nazım ayrılmak zorunda kalır çünkü Nazım Hikmet’in ‘Gece Gelen Telgraf’ kitabı için toplatma kararı çıkarılır ve Nazım tutuklanır.

Açılan davaların sonucunda Nazım’ın önce idam ile yargılanması istenir. Ardından idam cezası af ile 1 yıl hapse kadar düşürülür. Yaklaşık 1 buçuk yılın ardından Nazım Hikmet, tahliye edilir. Nazım içerideyken Piraye'ye birçok mektup yazıyor.

Nazım’ın hapishaneden çıkmasından ardından 6 ay sonra Nazım ve Piraye gizli bir şekilde evlenir ve İstanbul’a yerleşirler. Nazım bir yandan İpek Film Stüdyosu'nda çalışır, bir yandan da gazetelerde yazılar yazar. Piraye’nin oğlu Mehmet ilkokulu henüz bitirmiş, kızı Suzan ise Robert Kolejine başlamıştır.

Nazım, 17 Ocak 1938 tarihinde bir gece yarısı polisler tarafından alınarak Ankara’ya götürülür. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından yargılanır ve  komünizm propagandası yapmakla suçlanır. 15 yıllık bir cezaya çarptırılır. Ardından Piraye ve Nazım’ın 12 yıl boyunca devam eden mektuplaşmaları başlar. Piraye Nazım’a sadık bir şekilde hapisten çıkıp geri döneceği günü beklerken hikâyenin akışı Nazım’ın başka bir kadına tutulması ile bir anda değişir.

Fransa’dan dönen Münevver ile Nazım'ın arasında, Piraye ile evlendiği günlerde kısa bir yakınlaşma yaşanır ancak o dönemde Münevver ressam Nurullah Berk’le evlenir ve bir kızı olur. Ancak Nazım, Münevver'i tekrar gördüğünde kendinden 16 yaş küçük, kumral, yeşil gözlü bu kadına âşık olur.

Ve ona şu sözlerle seslenir:

“Sen ela gözlerinde yeşil hareler,

sen büyük, güzel ve muzaffer

ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…”

Bu tutulmanın üzerine Nazım, yıllardır kendisini büyük bir sadakatle bekleyen eşi Piraye'yi bir mektupla terk eder.

"Piraye aramızdaki münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi, tasfiye etmemiz, kesmemiz gerekiyor.

Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli muhasebelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın. En yakın dostum ve arkadaşımsın. Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum.

Fakat artık karı kocalığımız devam edemez. Bu bağımızı bağlarımızdan ancak bir tanesi olan bu münasebetimizi kesmemiz lazım geliyor. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım. Bütün bu olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah'a ısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim."

Bu veda mektubuyla derinden etkilenen Piraye için karanlık günler başlar. İstanbul’da bir başına iki çocuğuyla yoksulluk içinde kalan Piraye bir de hayat arkadaşı tarafından terk edilir.

Piraye yıllardır Nazım’a kavuşmak için gün sayarken onun ayrılık mektubuyla yıkılır. Piraye, Nazım’ın hayatında başka bir kadın olduğunu anlar ve bunun üzerine Nazım’dan tek celsede boşanır. Nazım bu sırada Münevver'i af umuduyla kocasından boşanmaya ikna etmeye çalışır. Nazım’ın düşüncesine göre  Cumhuriyet'in 15. yılında doğan afla dışarı çıkacak, Münevver de bu sırada kocasından boşanacak ve Nazım ile evleneceklerdi.

Münevver, Nazım'ın cezaevinden çıkamayacağını anlayınca bu sonu belirsiz aşk macerasına atılmaya cesaret edemez ve eşinden boşanmaktan vazgeçer. Nazım ise bu yeni aşkını kaybetmenin acısını yaşarken bir yandan da onu tüm sadakati ile seven ve bekleyen Piraye'yi kaybetmiştir. Nazım bu pişmanlıkla Piraye'ye bir mektuplar yazar.

"Pirayem Kızıl saçlı bacım benim,

seni arkadan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memet’in başı için gel ve ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi iskarpinlerine dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdiyetimden, fizyolojimden, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim."

Piraye’ye yazdığı mektupları karşılıksız kalan Nazım Hikmet, bu sefer de onları barıştırması için Piraye’nin oğlu Mehmet’e mektuplar yazmaya başladı. Piraye’nin onu affetmeyeceğini anlayan Nazım, açlık grevine yapar ve sağlığının kötüye gidince de hastaneye yatırılır.

Nazım, özel bir afla hapishaneden çıkacağına dair umutlanınca tekrar Münevver ile görüşmeye başlar. Piraye de bu sırada hastaneye Nazım'ı ziyarete gelir. Bu ziyaret sırasında içeriye Münevver girer. Nazım'ın Münevver’e âşık olduğunu anlayan Piraye, hemen hastaneyi terk eder. Bu Nazım ile Piraye’nin birbirlerini son görüşü olur.

Gönder
runtobet casino siteleri