Muhabbet kuşuna benzerliğiyle tanınan korkunç seri katil Atalay Filiz'in dehşet verici hikayesini sizler için derledim.
Atalay Filiz, 2 Haziran 1986'da Balıkesir, Bandırma'da doğdu. Akıllı bir çocuktu lise eğitimi için Galatasaray Lisesi'ni kazanınca İstanbul'a geldi. Lise yıllarında başarılı bir öğrenci olan Atalay okulu 3. olarak bitirdi. Arkadaşları tarafından tuhaf birisi olarak tanınıyordu. Yalnız başına yiyecek olmadan bir yerde hayatta nasıl kalabileceğini de iyi biliyordu, bu konuda çok yetenekliydi.
Yıllar sonra yaptıkları yüzünden kaçabilmesini de bu yeteneklere borçluydu. Rus klasiklerine çok meraklıydı, kitap okumasını çok seven birisiydi. Atalay, liseden mezun olduktan sonra üniversite sınavına girdi. Yurtdışında okumak istiyordu bu yüzden sınavda soruları kasti olarak yanlış cevapladı. 2006 yılında da Paris'te biyoloji okumaya istediğini elde edebilmişti artık yurtdışındaydı.
Paris'te yaşıyordu ama okuluna pek fazla ilgi göstermiyordu, derslerinin çoğunda başarısız olmuştu çünkü okula gitmiyordu orada sadece yaşıyordu. 2008'de değişim programıyla Paris'e kısa süreliğine gelen Olga Seregina ile tanıştı. Olga ülkesine geri dönünce ikili irtibatı koparmadan internet üzerinden konuşmaya devam ettiler. 2010 yılında da yeniden bir araya geldiler.
Olga ve arkadaşı Elena Erasmus ile Paris'e gelmişti bu sırada Atalay'da çocukluk arkadaşı Göktuğ ile birlikte yaşıyordu. Olga ve Elena gelince dördü beraber yaşamaya başladı, kısa bir süre sonra Göktuğ ve Elena'nın da bir ilişkisi oldu. Yine aynı yıl içinde Atalay, okulu bitirmeden Türkiye'ye döndü, ailesine mezun olduğunu söylüyordu.
Şimdi sırada ODTÜ'de doktora vardı. Doktora yapmak için Ankara'ya gitme planları yaptı, ailesini kandırıyordu. Üniversiteden mezun olamadığı için doktora yapması da zaten imkânsızdı. Atalay Filiz sevgilisi Olga'ya evlenme teklifi etmek istiyordu, kızı ailesiyle tanıştırmıştı. 2011 yılında bu teklifi yaptığında ret cevabı aldı, buna çok üzülmüştü daha sonra askere gitti.
Askerdeyken de kız arkadaşı Olga ondan ayrıldığını kendisine bildirdi. Arkadaşlarına anlattığına göre kültürel uyuşmazlık vardı, Atalay Filiz'in ailesiyle tanıştıktan sonra bu sonuca varmıştı. Ayrıldıktan sonra Paris'e yeniden gitti, askerde olan Atalay izin kullanarak Paris'e Olga'ya konuşup, barışmaya gitti. Rus kız Paris'te bir ailenin yanında çocuk bakıcılığı yapıyordu, bakıcılık yaptığı aileye birisiyle görüşüp geç olmadan geri geleceğini söylemişti.
Tahmin edilene göre o gün Atalay Filiz ile buluşmuştu. 16 Aralık'ta evden çıkan Olga Seregina bir daha geri dönemedi. Fransız aile bakıcıları geri dönmeyince şüphelenip polise haber verdi. Polisler ne kadar araştırma yapsalar da Olga'ya ne canlı ne de cansız ulaşabildiler.
Olga'nın çocukluk arkadaşına göre olayın arkasında eski sevgilisi Atalay Filiz vardı çünkü genç kız arkadaşına, sevgilisinin kendisini saplantı haline getirdiğini ve ayrılmak istediğini anlatmıştı ama aylarca ayrılamamıştı, bir yandan da erkek arkadaşından korkuyordu.
Seregina ailesi kızlarının başına ne geldiğini merak ediyorlardı, genç kızın bilgisayarı bir Rus hacker tarafından kırılıp açılınca içinden pek fazla önemli bilgi çıkmadı. Atalay Filiz'le 2010'da nişanlandıklarına dair fotoğraflar vardı onlara göre kızları kayıp değildi, Atalay Filiz tarafından yaşamına son verilmişti.
Ankara'da yaşayan seri katil yine Ankara'da yaşayan eski arkadaşı Göktuğ ve Elena'nın peşine düştü. İkili Paris'te tanıştıktan sonra birlikte yaşamaya başlamışlardı. Olga'nın kaybolmasından, Atalay'ı sorumlu tutuyorlardı bu yüzden araları bozulmuş ve görüşmeyi bırakmışlardı. Bir iddiaya göre kafayı Elena'ya da takmıştı, Olga tarafından reddedilmesinin ardından arkadaşının sevgilisiyle ilişki yaşamak istiyordu. Bu takıntı arttıkça arttı, Göktuğ'un evini bulmak ona ulaşmak istiyordu.
Bir şekilde adamın evinin adresine ulaştı, haftalarca Göktuğ'u dışarıdan takip etti. Evinin önünde sürekli gizleniyordu, Göktuğ ve Elena'yı tuzağına düşürmek istiyordu. Adamın aracına gizlice bir telefon yerleştirdi böylelikle nereye gittiklerini takip edebilecekti.
Uzun zamandır süren takibin ardından Göktuğ ve Elena birlikte tatil için Antalya'ya gittiler, konum aynı görünüyordu. Bu durumda Atalay Filiz onların arabasız gittiklerini anladı. Şimdi de Antalya'ya giderek onları orada takip etmeye karar verdi, buraya giderek kaldıkları otel odasına gizli bir kamera yerleştirip uygunsuz görüntülerini yakalamak istiyordu ama bunu hiçbir zaman yapamadı.
Daha sonra çift Ankara'ya döndüğünde Atalay pompalı bir tüfek almış onları bekliyordu artık elinden kurtulamazlardı. Atalay Filiz kadın kıyafetleri giyerek Göktuğ ve Elena'nın kaldıkları evin yakınında beklemeye koyuldu, arabanın bagajından çıkardığı tüfeği de yanındaydı. 16 Eylül 2013 günü çift tam eve girecekken arkalarından kulak zarını patlatacak kadar bir ses duydular, saniyeler içerisinde Göktuğ ve Elena yere yığılmışlardı.
Yerdeyken de arkalarındaki kişi kafalarına ateş edip işini garantiye aldı. Bu olayın ardından tüfeğini de yanına alarak arabasıyla Kütahya'ya kaçtı, Ankara'dayken satın aldığı araba Kütahya plakalıydı burada dikkat çekmeyeceğini düşünüyordu. Böyle de oldu, iki gün arabasında yattı kalktı. Kütahya'dan sonra İstanbul'a döndü. Polisler her yerde Göktuğ ve Elena'nın vurulduğu sitenin bir süredir görünen bej renkli, Murat 131 markalı arabayı arıyordu.
İstanbul'da içinde kimse olmadan bu arabaya ulaştılar, polisler arabanın içinde araştırma yaparlarken saç boyası ve makyaj malzemeleri buldular bunun dışında kazma, kürek, testere, tornavidalar, battaniye, yorgan, yastık ve bazı ateş yakmak için işe yarayan malzemeler buldular. Yaşanan vahim olaydan sonra fizik mühendisi Göktuğ ile ilgili gizli bir projede çalıştığı ve bunun için birileri tarafından vurulduğunu ortaya atanlar da oldu ama yakın çevresi Atalay Filiz'in onu rahatsız ettiğini biliyordu.
Göktuğ'un arabası polisler tarafından incelenince arabasının içine kelepçelenmiş bir telefon buldular, bu çok önemli bir detaydı. Hemen telefon incelenince içinde bir sim kart olduğu ve kartın Atalay Filiz adında birine ait olduğu ortaya çıktı. 31 Ekim 2013'te vakit kaybedilmeden Atalay Filiz hakkında yakalama kararı çıkarıldı ardından kaçma ihtimalinden dolayı yurt dışına çıkış yasağı da getirildi.
Atalay'ın belki öncesinde kaçmış olabileceği düşüncesiyle yurt dışında da kırmızı bülten çıkarıldı. 2014'te çıkarılan kırmızı bülten sayesinde 27-31 Ocak 2014'te Portekiz'e kaçtığı anlaşıldı.
Belli ki sahte bir kimlik ve pasaportla kaçıyordu, dünyada da aranınca yeniden çareyi Türkiye'ye dönmekte buldu. Atalay artık Furkan Altın ismiyle dolaşıyordu, İstanbul'a gelen Atalay bir şekilde çalışıp yaşamalıydı. Tuzla'da bir çay bahçesinde garson arandığını öğrenince iş başvurusunda bulundu. Tarih öğretmeni Fatma Kayıkçı'nın eşi bu çay bahçesini işletiyordu. Atalay Filiz dükkân sahibine kendisini acındırarak işe alınmasını sağladı, kimsesiz birisi rolüne girmişti ama çalışırken müşterilere hiç normal davranmıyordu. Dükkânın ortasında insanları rahatsız ediyordu.
Dükkân sahibi de acıdığı için kendisini de işten çıkaramıyordu, bu sırada Atalay Filiz, Kayıkçı ailesiyle de komşuydu, aynı binada yaşıyorlardı. Çay bahçesi kapandıktan sonra bu kez de bir kebapçı da çalışmaya başladı, kebapçıya da başka bir hikâye uydurdu. Köyden gelmiş ve hiç parası yoktu, işe ihtiyacı vardı. Lokantada çalıştığı sırada kendisini o kadar acındırıyordu ki lokanta sahibi kendisine maaş dışında harçlık bile veriyordu.
Lokanta sahibinin anlattığına göre sakin, sessiz bir görüntü çiziyordu. İnsanlarla sohbete girmekten kaçıyordu, belki de yakalanabileceği korkusuyla böyle davranıyordu. İşlediği cinayetten sonra herkes onu arıyordu. Atalay Filiz'in zaman geçtikçe şüpheciliği artıyordu, özellikle aynı apartmanda yaşayan Fatma Kayıkçı' nın gerçek kimliğini öğrendiğini düşünmeye başladı.
Eğer gerçek kimliğini öğrendiyse Ankara'da yaşanan olaydan dolayı onu polislere şikâyet edebildi, bu yüzden zavallı kadını susturmanın yollarını aradı. Kadın evden çıkıp çocuğunu okuldan almaya giderken Atalay Filiz gidip bıçak aracılığıyla yaşamına son verdi. Daha sonra bir valize koyarak evin 500 metre civarında bir yeşillik alana attı, parçalara ayırdığı bedeni attıktan sonra valizi de çöp kutusuna attı. Polisler kısa süre içerisinde zavallı kadını buldu, yapılan parmak izi incelemelerine göre Ankara'daki cinayeti işleyen adamla aynı kişiydi yani Atalay Filizdi...
Tüm medya artık bu adamı konuşuyordu, Türkiye'de bir seri katil vardı. Atalay son olayından hemen sonra üstünü değiştirip eşyalarını alarak önce otogara oradan da Adapazarı'na gitti, bir gün burada kaldıktan sonra bu kez de İzmir'e gitti. İnsanların olduğu yerden kaçmaya çalışan seri katil, Gümüldür'de bulunan milli parkta yaşamaya başladı. Ormanda hayatta kalmayı başarabildiği için sorun yaşamıyordu, bu şekilde insanlardan ve polislerden uzakta olabilirdi.
Bir hafta ormanda yaşadıktan sonra Menderes'e giderek bir günlük ev kiraladı buradan sonra başka yerlere giderek gizlenmeye çalıştı. Atalay bir yandan gizleniyor, bir yandan da minibüse binecek kadar rahat davranıyordu. Sonunda minibüsteyken onun kim olduğunu anladı adamın kendisini tanıdığını fark edince minibüsten inerek ters istikamete giden başka bir minibüse bindi.
Polislere haber verilince minibüsün peşine düşüldü, aynı gün içerisinde Atalay Filiz daha fazla kaçamadan polisler tarafından kıskıvrak yakalandı. Yakalandığında üzerinde 2 adet av bıçağı, sahte kimlikler, 16 banka kartı, 8 tane lolipop, bir kağıda yazılmış porno oyuncularının listesi ve fazlaca para çıktı. Bunun dışında çantasında hayatta kalmasını sağlayan başka malzemeler de vardı.
Ormanda kalabilmesi için her ekipmanı vardı, yakalandıktan sonra İstanbul, Hadımköy'de birde depo kiraladığı öğrenildi. Depo bulunup içeriye girildiğinde büyük bir sandık vardı, sandığın içinde polisiye romanlar ve ünlü Dexter dizisinin CD'leri çıktı.
Atalay Filiz'in yakalanmasından sonra sorgulanması başladı. Sorgulanmalar sırasında da her şeyi açık açık anlattı, hiçbir pişmanlık duymadığını dile getirdi. Duruşmaların ardından akıl sağlığının yerinde olduğu raporu gelince tutuklanarak Silivri Cezaevi'ne gönderildi. Şimdiyse hâlâ burada cezasını çekmektedir.