1762 yılında dünyaya gelen Abdulrahman Ibrahim Ibn Sori, şu an Gine olarak bilinen Fouta Djallon ülkesinin prensi unvanına sahipti. 1788 yılında esir alındığı zaman toplam beş dil biliyordu ve siyaset ile İslam alanında oldukça eğitimliydi. Kendisini esir alanlar için tabiki de
kraliyet ailesinden olmasının hiçbir önemi yoktu. Köle olarak alınan 12,5 milyon Afrikalıdan sadece birisiydi. Kaçırıldıktan sonra memleketine bir daha dönemedi.
Sori ABD'de Natchez, Mississippi bölgesine kaçırıldı ve burada hayatının tam 40 senesini kontrolü altında tutacak olan adamla yani çiftçi Thomas Foster'la tanıştı. Foster'a kendisini serbest bırakması için yalvarıp yakarsa da ve bir prens olduğunu söylese bile fayda etmedi. Üstüne artık çiftlikteki bulunan herkes ona alay geçmek için 'Prens' şeklinde sesleniyordu. Sori bir gün çiftlikten kaçtı. Uzun bir zaman kaçışını sürdürdü. Ancak bir gün kendi isteğiyle çiftliğe geri döndü.
Sori çiftliğe döndüğünde düşünceleri tamamen değişmişti. Artık kendini bir prens olarak tanımıyordu. Onun yerine pamuk yetiştiriciliği hususundaki bilgilerini gösterek Foster'ın zamanla civardaki en büyük pamuk yetiştiricilerinden biri olmasına katkı sağladı. Sori'nin Foster üzerindeki etkisi çoğaldıkça Foster da Sori'ye daha fazla özgürlük alanı verdi.
Sori kendisine tanınan özgürlükler sayesinde evlendi ve dokuz çocuk sahibi oldu 1807'de bir gün, Sori ens sonunda prens kimliğini bilen bir kişi tarafından tanındı. Sori'yi sebze satarken tanıyan bu şahıs, gemisi önceden Sori'nin krallığında kazaya uğramış olan John Cox'du. Krallık onu misafir etmiş ve iyileşmesini sağlamıştı. Sori'yi ilk gördüğü zaman ona ve halkına olan borcunu Sori'yi özgürlüğünü vererek ödemeye çalıştı. Sori'yi Thomas Foster'ın elinden almak kolay değildi, fakat Cox'ın çabaları Sori'nin popüler olmasını sağladı.
Cox öldükten seneler sonra ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan
Henry Clay, Foster ile görüşme gerçekleştirerek Sori'yi 22 Şubat 1828 tarihinde özgürlüğüne kavuşturdu. Foster bu duruma iki şartla koşarak ikna oldu, kendisine tazminat ödenecekti ve Sori ülkesine dönecekti, bu sayede ABD'de özgür biri olma şansını kaybedecekti. Diğer taraftan Sori, bu ırkçı kültüre hayatta kalmak için uyum sağlamaya çalışırken kökenini de asla unutmamıştı.
Amerika Sağırlar Okulu'nun kurucularından olan Thomas H. Gallaudet, Sori'nin vatanına dönmesini Hristiyanlığı Afrika'da yazmak için büyük bir fırsat olarak gördü ve İncil'den kısımları Arapça not düşerek halkına yaymasını istedi. Sori ise Kuran'ın ilk bölümünü Arapça yazıp Gallaudet'i kandırdı. Sori ailesini de özgürlüğüne kavuşturmadan ülkesine dönmeyi geri çevirdi. Eşini ve çocuklarını özgürlüklerine kavuşturabilmek için bağış toplasa bile yalnızca eşini özgürlüğünü sağlayabildi.
Eşiyle beraber 1829 yılında Monrovia'ya ulaştılar. Çocuklarına kavuşabilme hususunda hala umutları vardı fakat Sori bundan dört ay sonra şiddetli bir ateşe yakalandı ve 67 yaşında, Liberya'da yaşamını yitirdi.