Kılıçdaroğlu, ‘Bu haksızlıktır, bu tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemektir, dolayısıyla bu haksızlığa ve adaletsizliğe hepimizin dik ve onurlu durması gerekiyor’ diyorsanız tek yol var. Bize katılacaksınız.''…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan önemli açıklamalar geldi.
Kılıçdaroğlu, Ordu'daki Muhtarlar, STK Temsilcileri ve Kanaat Önderleri Buluşması'na katıldı.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şu şekilde;
“Ordu’yla ilgili ilk öğrendiğim, Van’ın Erciş ilçesinde ilkokula başlarken öğrendiğim türküydü. Öğretmenimiz bize Ordu’nun Dereleri türküsünü öğretmişti. Ordu neresidir bilmiyorduk ama o türküyü biliyorduk. Şimdi Ordu’dayım. Ordu’nun kültürünü de yaşama tarzını da kucaklaşmasını da biliyoruz. Burada yaşamıyoruz ama Ordulu arkadaşlarımızla hep beraber olduk. Ama bu toplantı, sıradan bir toplantı değil. Bu toplantıya sıradan bir toplantı olarak bakmıyorum. Bu toplantı, aynı zamanda ‘oturup bu ülkenin sorunlarını nasıl çözebiliriz’ toplantısıdır.
Türkiye öyle bir noktaya geldi ki toplum ayrışmaya ve kutuplaşmaya başladı. Türkiye’yi buradan çıkarmamız lazım. Kutuplaşmadan Türkiye’yi çıkarmamız lazım. Ayrışmadan Türkiye’yi çıkarmamız lazım. Öyle bir noktaya getirdiler ki komşumuzun kimliğini, yaşam tarzını, inancını sorgulamaya başladık. Oysa babalarımız, dedelerimiz ne güzel öğretmişlerdi bize; ‘komşu komşunun külüne muhtaçtır’ diye. Neden bu ayrıcalık? Neden bu ayrışma? Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Beraber çıkacağız. Mücadelenin beraber ve birlikte yapılması lazım. Bu, Ordu’da yapılacak ama Hakkari’de de yapılacak. Rize’de de yapılacak. İzmir’de, Denizli’de, Antalya’da, Mersin’de de yapılacak. Ayrışma ve kutuplaşma bir topluma huzur getirmez. İnsanlar önünü göremezler. Kutuplaşmayı yaratanlar, kendi tabanlarını domine etmek için, orada tutmak için kutuplaşmayı büyüteceklerdir. Buradan kaçınmamız lazım. Aklımızı kullanmamız lazım. Bunu yapmak zorundayız.
Fındık ve bal deyince aklımıza Ordu geliyor. Dünyada fındık üretiminde bir numarayız. Türkiye’de de Ordu bir numara. Bal üretiminde dünyada ikinciyiz. Bal üretiminde yine Türkiye’de Ordu bir numara. Az önce fındık bahçesine gittiğimde, orada bir üretici anlattı. Fındığın kullanıldığı sektörün dünyadaki büyüklüğü 150 milyar dolar. Başta çikolata geliyor. 150 milyar dolarlık bir sektöre fındık götürüyoruz. 150 milyar dolarlık bir sektörden, biz fındık üreticileri olarak ne kadar kazanıyoruz? 1,5-2 milyar dolar, bilemediniz 2,5 milyar dolar. 150 milyar dolarlık bir pazardan ve dünyada fındık üretiminde bir numarayken nasıl oluyor da biz 2-2,5 milyar dolar kazanıyoruz? Niye 10 milyar dolar kazanmıyoruz? Niye 20 milyar dolar kazanmıyoruz? Biz, fındık üretiminde birinci sıradayken neden ve hangi gerekçelerle biz, neredeyse fındık bahçelerini terk eder noktaya geldik? Üretici neden şikayet eder noktaya geldi? Biz, nasıl oluyor da şimdi fındık bahçelerimizi uluslararası tekellere adeta teslim eder noktaya geldik? Kim yaptı bunu? Asıl soru bu. Bunu kim yaptı? ‘Fındık üreticisi yaptı’ deseniz doğru değil. ‘Tüccar yaptı’ deseniz doğru değil. ‘Buradaki sanayici yaptı’ deseniz doğru değil. Çünkü üçünü toplasanız topu topu burada 1,5, 2, 2,5 milyarlık pazar var. Ama öbür tarafta 150 milyar dolarlık pazar var. 150 milyar dolarlık bir pazardan neden biz hak ettiğimiz bedeli alamıyoruz? Sorumlusu kim? Açık ve net; sorumlusu siyaset kurumu. Fındık üreticisine ne diyebilirsiniz? Çapayı yapıyor, çalışıyor, ilaçlamayı yapıyor. Gübre; pahalı alıyor. Ama sonuçta bu fındığı alıyor. Satması lazım. Devletin ona destek vermesi lazım. Hükümetin ona destek vermesi lazım. Fındık çevreyi de kirletmiyor. Büyük enerji kullanımına da ihtiyaç yok. Emek varsa emek de var. Allah’ın verdiği bir nimet. Nasıl oluyor da fındık üreticisi perişan halde? Sorumlusu siyaset kurumudur. Eğer siz dünyada bir numaraysanız fiyatı siz belirlersiniz ve bütün dünya ona uyar. Ama siz dünyada bir numara olduğunuz halde başkaları fiyat belirliyor ve siz o fiyata uygun davranıyorsanız orada sorunumuz var demektir. Cumhuriyet’i kuranlar, yani bizim babalarımız, dedelerimiz, bütün bu gerçekleri duyarak ve bilerek Toprak Mahsulleri Ofisi’ni kurdular. Neden? Çiftçi hububat eker, ürün eker ama ürünü yerde kalmasın; onu devlet satın alır. Ofis evi üzerinde ne yazardı? ‘Ofis, çiftçinin kara gün dostudur’ diye. 1938’de FİSKOBİRLİK kuruldu. Fındık üreticilerinin hakkını korumak için. ÇAYKUR kuruldu. TARİŞ kuruldu. Dolayısıyla üretenin ve alın teri dökenin zarar ettiği bir düzen, zalime hizmet eden düzendir. Çünkü o alın terini başkaları alıyor demektir.
Olağanüstü güzel bir doğanız var. Başkan da söyledi, yeşil ve mavinin bu kadar güzel olduğu yer Karadeniz’de var ama Ordu’nun başka bir güzelliği var. Kendi sahilinden otobanı geçirmedi. Güzel bir şey yaptı. Deniz ve kent arasındaki uyumu sağladı. Doğa ve orman alanlarının yüzde 65’i madenciliğe açıldı. Tarım alanlarının yüzde 76’sı, orman alanlarının yüzde 70’i, meraların yüzde 64’ü madenciliğe açıldı. Bu da son derece riskli bir uygulamadır. Fındık konusunda kısaca şöyle ifade edeyim; sorunları biliyorsunuz, sorunlara girmek istemiyorum. Buradan nasıl çıkarız? Ben size onu anlatacağım. Bir; uzun vadeli ve sağlıklı bir planlama yapmamız lazım. Türkiye’de ne kadar fındık üretiliyor? Yıllık geliri nedir? Biz, bunu kaça satarız? Bunun planlamasını yapmamız lazım. Lisanslı depoculuk var, bunun geliştirilmesi lazım. Var olan aksaklıkların giderilmesi lazım. Fındığı katma değeri yüksek ürüne dönüştürmemiz lazım. Eğer oraya dönüştürebilirsek üretici de çok kazanır, fındığı işleyen sanayici de çok kazanır. Teşvik ediliyor, 14 yıldır aynı fiyat. Yanlış hatırlamıyorsam 170 lira veriyorlar. Bu, teşvik midir Allah aşkına. Teşvik edilmesi lazım. Tarım Kanunu, 21. maddesi aynen şöyle söyler: ‘Her yıl üreticiye milli gelirin en az yüzde 1’i oranında teşvik verilir.’ Milli gelirin yüzde 1’i oranında teşvik verilir. Ama bugüne kadar, 2006’dan bugüne kadar hiçbir zaman yüzde 1 verilmedi. Bu kanun maddesinin uygulanması lazım. Çiftçi Kayıt Sistemi’ne göre, resmi rakamlar orada var çünkü, 43 yılda yaklaşık 735 bin hektarlık alanda 400 bin fındık üreticisi var. Büyük bir rakam. Binlerce kişi, milyonlarca kişi buradan bir şekliyle geçiniyor. Fındık bahçelerinin bölünmesi ayrı bir sorundur. Özellikle Karadeniz bölgesinde fındık ağaçlarının yaşlanması sorundur. Üretimde yeterli verimlilik alınamıyor; bir sorundur. Bunların tamamının TBMM’de görüşülmesi yönünde karar verildi. CHP tarafından önergeler verildi. Fakat fındık üreticisinin sorunlarının TBMM’de tartışılmasını kabul etmedi AKP ve MHP, reddettiler. Dolaysıyla orada görüşülemedi. Görüşülse de görüşülmese de Allah nasip ederse iktidarımızda göreceksiniz, fındık bu bölgenin stratejik ürünüdür, fındık üreticisi hak ettiği geliri mutlaka alacaktır. Adalet mi? Adalet budur.
Eğer siz, dört doların karşılığında bir fiyatı belirlerseniz ve bunu da her yıl düzenli olarak ‘Evet, fındık, kilosu kardeşim 4 dolardır. Karşılığı TL neyse o ödenecektir’ denmesi lazım. 4 dolar dediğimde bunu çok büyük bir rakam olarak görmeyin. Sakın görmeyin. İktidar sahiplerine de seslenmek isterim. 4 dolar öyle çok büyük bir paradır diye görmeyin. Sadece alın terinin karşılığı. Mazota zammın, gübreye zammın, ilaca zammın ne olduğunu, fiyatların ne kadar yükseldiğini hepiniz biliyorsunuz. Standart bir rakam belirleyecekseniz kilosu 4 dolar kardeşim. Alacaksınız, ihraç edeceksiniz. Adama, yurt dışındaki üretici, fındık sanayi, 150 milyar dolarlık bir ciroyu yapan sanayiciye kaynak aktarıyorsunuz. Siz kilo başına 4 dolar bile alamıyorsanız bu bizim ayıbımızdır, onların değil. Onlar fındığı bedava da almak isterler ama biz hakkı olanı bir şekilde teslim etmek zorundayız.
Bal üretiminde de burası çok önemli bir kent. Bir numara yine. Arıcılığın desteklenmesi gerektiğini de defalarca ifade ettim. En son, bal üreticilerinin kristal şeker almaları lazım, bunu bile vermiyorlardı. Bir grup toplantısında bunu dile getirdim. ‘Birer kilo vereceğiz’ dediler. İtiraz edince, ‘Yanlıştır’ deyince 4’er kilo vermeye başladılar, ama bunun hakkının da teslim edilmesi lazım.
Bunlar güzel, bir şekliyle çözülür ama asıl sorunumuz memleketin yönetimi. Türkiye, düşündüğünüzden çok zengin bir ülke. Olağanüstü imkanları var. Konya’dan küçük Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Bizim, 18-20 milyar dolar. Konya’dan küçük bir devlet 180 milyar dolarlık tarım ürünü ihraç ediyorsa biz niye ihraç edemiyoruz? Biz neden yapamıyoruz? Çiftçimiz var, güneşimiz var, suyumuz var, bereketli topraklarımız var. Niçin yapamıyoruz? Sorun yine geliyor, siyaset kurumunda ve siyaset kurumunun beceriksizliğinde yatıyor. Bunun çözülmesi lazım. 2018’de yeni bir sisteme geçtik. Bu sistem kimin için çalışıyor? Bunu sorgulamanız lazım. Kimlere çalışıyor? Kimlerin lehine, kimleri aleyhine? Kimler kimlere hizmet eder noktaya taşındı? Bunun sorgulanması lazım. 84 milyon insan, hep beraber bir avuç insana çalışıyoruz. Bütün kaynaklar bir avuç insana gidiyor. Ben, Ordulu kardeşlerime söz veriyorum, haksızlığa ve adaletsizliğe tahammül edemeyen bütün kardeşlerime söz veriyorum. Bu haksızlığı ve adaletsizliği, ben çözmezsem, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenlerin burnundan fitil fitil getirmezsem ben niye siyaset yapıyorum? Getireceğim. Başka bir şey daha yapıyorlar. Eğer süre uzarsa; gelir elde ediyor ama gelir düşük oldu, bir Cumhurbaşkanı Kararı’yla süre uzatılıyor.
Şimdi, her biriniz yarın sandığa gideceksiniz ve oy kullanacaksınız. ‘Bu haksızlık devam etsin’ diyorsanız iktidar sahiplerine oy vermeye devam edin. ‘Bu haksızlıktır, bu tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemektir, dolayısıyla bu haksızlığa ve adaletsizliğe hepimizin dik ve onurlu durması gerekiyor’ diyorsanız tek yol var. Bize katılacaksınız. Sanayici kazansın, tüccar kazansın, esnaf kazansın, herkes kazansın. Ama herkes hak ettiği kadar kazansın. Hak edilmeyen bir geliri alıp da 84 milyon insanı bir avuç kişiye çalışır hale getirmek adalet midir Allah aşkına? Yoksa zulüm müdür? Zulümse zulmü durduracak olan biziz.
‘Kur korumalı mevduat’ diyorlar değil mi? Şikayet ediyorlar. ‘Vay efendim, vatandaş niye bankada dolar tutuyor?’ Kardeşim, devleti yöneten kişi olarak sen, kendi vatandaşından dolarla borçlanıyorsun. Türk lirasını erittin. En rahatsız olduğum da bunları yapanların milliyetçi geçinmesi. Siz kim, milliyetçilik kim? Milliyetçilik, kendi parasını, kendi halkını, kendi insanını savunan insan demektir. Benim bildiğim milliyetçilik budur. Milliyetçilik edebiyatı yapıp, gidip de birilerinin kapılarında dilenen adam olur mu Allah aşkına? Bu ülke Milli Kurtuluş Savaşı’nı verdi. Osmanlı’nın dünya kadar borcunu ödedi. Bu ülkeyi fabrikalarla donattı. Kimseye el avuç açmadı. Yumurta satarak şeker fabrikaları kurdular. 11 şeker fabrikasını 10 milyar dolara sattılar. Sadece mayıs ayı içerisinde ödenen faiz 19 milyar lira. Memleketi tefecilere teslim ettiler. Şikayet etmeyen kim? 84 milyonu sömüren ve sarayda yaşayanlar. Ülkeyi yönetemiyorlar. Yönetme kapasiteleri yok. Devlet liyakatle, ahlakla, bilgiyle, birikimle yönetilir.
Baskı kuruyorlar, ‘Kılıçdaroğlu neden doğruları söylüyor’ diye. Tazminat davaları açıyorlar. Sanıyorlar ki ben bunlardan çekineceğim, korkacağım. Yahu sizin feriştahınız gelse asla korkmayız. Rahmetli babamın bir nasihati vardır, ‘Oğlum sen doğru dur, eğri belasını bulur’ diye. Biz, doğru duracağız. Bu memlekete 6 ayda rahat nefes aldırırız. Niye kurtulmayalım? Her şeyimiz var. Birikimli, nitelikli insanlar var. Her birisi bir kenara atılmış.
Toparlanmamız lazım. Beraber ve birlik olmamız lazım. Çok sorunumuz var ama bütün bu sorunlar çözülebilir. Müthiş bir dinamik yapımız var. İş insanlarımız gerçekten son derece dinamik. Her koşulda üretebilen, her koşulda çalışabilen, her koşulda ülkesine döviz getirmek için çalışan çok dinamik bir yapımız var. Önlerindeki tek engel siyaset kurumu. Bunun değişmesi lazım. Bunun ahlaklı bir yapıya oturması lazım.
Altılı masayla ilgili de şunu söyleyeyim. Her bir vatandaş, o masaya baktığında kendi temsilcisini orada görüyor. Kim olursa olsun. Muhafazakarı da kendisini görüyor, liberali de kendisini görüyor. Sağcısı, solcusu da kendi temsilcisini görüyor. Bizi bir araya getiren, bu ülkenin içinde bulduğu durumdur. Buradan Türkiye’nin çekilip çıkarılması lazım. Her birimizin sorumluluğunun bilinciyle hareket emesi lazım.
Bu ülkede kadın-erkek eşitliği istiyorum. Bu ülkede kadınların büyük sıkıntı yaşadıklarını biliyorum. Onların da haklarının teslim dilmesi gerektiğine inanıyorum. Ben, helalleşme kavramını da bunun için dile getirdim. Bizim de kusurumuz vardı. Yanlışlardan arınmamız lazım. Helalleşmek kültürünü bu topraklara getirmek lazım. Helalleşmek demek, kul hakkı yiyen kişiyle helalleşmek değil. O ayrı bir şey. Onlarla hesaplaşacağız. Yüce yaradan ne diyor? ‘Her türlü şeyle gel ama kul hakkıyla huzuruma gelme’ diyor. Kul hakkı ayrı. Kim kul hakkı yediyse onunla hesaplaşacağız.”dedi.
-ANKA-