CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Demokrasi Vakfı’nın Ankara’da düzenlediği toplantıya katıldı. Toplantıda açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, seçimlerle ve ekonomiyle ilgili önemli detaylar…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Demokrasi Vakfı’nın Ankara’da düzenlediği toplantıya katıldı. Toplantıda açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, seçimlerle ve ekonomiyle ilgili önemli detaylar paylaştı.
Kılıçdaroğlu, şu açıklamalarda bulundu:
“Sayın Arınç’ın ifade ettiği gibi ben de ifade edeyim. Ben dostlar ifadesini kullanayım. Dostlar ifadesini kullandığım zaman bazen alınanlar oluyor. Ama, bu ülkede yaşayan herkesi ben dost olarak kabul ediyorum. Beraberiz, birlikteyiz. Sonuçta birlikte mücadele etmek zorundayız.“
“Türk Demokrasi Vakfı, yeniden ayağa kalkmaya başladı. Bu tür vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacımız var. Siyaset kurumunun ihtiyacı var. Akademik dünyanın ihtiyacı var. Medyanın ihtiyacı var. Çünkü biz siyasetçiler bir konu üzerinde istesek de yeterince derinleşemeyiz. Ama sivil toplum örgütleri belli bir konuyu ele alır, bütün çerçevesi ile masaya yatırır, olayı olgunlaştırır, derinleştirir ve yararlanmak isteyen siyaset kurumunun, akademik dünyanın önüne sunar. Bazı siyasal bilimciler diyorlar ki ‘Önümüzdeki 50 yıl içinde siyasi partilerin rolü, etkisi giderek azalacak ve sivil toplum örgütlerinin rolü, etkisi daha fazla olacak.’ Tarih ve akan nehir bunu gösteriyor. Demokrasimiz gelişmedi doğru, bir yüz yılı, o yüz yıl içinde büyük bedeller ödedik doğru. Başbakanlar idam ettik, gencecik fidan gibi gençlerimizi idam ettik. Darbeler oldu, bildiriler oldu. Ama geçmişten ders çıkarıp güzel bir gelecek inşa etmek zorundayız. Geçmişten ders çıkarıp güzel gelecek inşa edemezsek çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz var demektir. Onlara güzel bir gelecek değil aslında karamsar bir gelecek hazırlıyoruz demektir. O nedenle bizlerin, sizlerin önünü açacağı siyaset dünyasının geleceğe umut vermesi lazım. Geleceği hazırlaması lazım.
Bizim temel sorunumuz demokrasinin arzu ettiğimiz düzeyde gelişmemesinin temel noktası şu, ödediğimiz vergilerin hesabını sormuyoruz. Demokrasinin gelişmesi buradan olmuştur, Magna Carta’dan itibaren. ‘Ben vergi ödüyorum, sen bu parayı nereye harcıyorsun. Yerine harcıyor musun, doğru harcıyor musun?’ Bu soru sorulmadığı için demokrasimiz, bizim arzu ettiğimiz hızda bir türlü gelişmiyor. İş dünyası da bunun üzerinde durmalı. İşveren, sendikalar, sivil toplum örgütleri durmalı. Bütçeler görüşülür. Ama asıl olan Kesin Hesap Kanunu’dur. Bizim Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişle ilgili hazırladığımız metinde önemli bir şey var. Kesin Hesap Komisyonu kurulacak ve Kesin Hesap Komisyonu’nun başkanı ana muhalefet partisinden olacak. İktidar, geçmişte kabul edilen ve uygulaması yapılan bütçe hesaplarını, orada muhalefete hesap vererek rolünü ifa edecek. Bu demokrasinin gelişmesi açısından, iktidarı elinde bulunduran gücün ‘Ya ben ana muhalefete, orada gidip hesap vereceğim, daha dikkatli davranmak zorundayım, Parayı yerli yerinde harcamak zorundayım’ diye bir iç güdüyü beslemiş olacak. Bu bizim demokrasimiz açısından son derece önemli.
İkinci temel sorunumuz medya. Aslında medya o kadar ayrıştı ki siyaset kurumundaki ayrışmaya paralel olarak; medya da ayrıştı. İktidar sahiplerinin en çok ihtiyaç duyacakları şey özgür medyadır. Çünkü, Türkiye’nin herhangi bir yerinde olan bir olayı iktidar sahipleri en hızlı medyadan öğrenirler. Haber ne kadar doğru yansırsa, o kadar güzel olacak. Yanlış varsa, süratle yanlışı gidermek için müdahale imkanları olacak. Ama bir grup medya, sadece güzelleme yapıyorsa; aslında iktidarın aleyhinedir. İktidar gerçekleri göremez. O zaman, siz toplumdan belli gerçekleri kaçırıyorsunuz demektir. Medyanın özgür olması lazım. Özgür medya, demokrasi için olmazsa olmaz. Çağdaş demokrasilerde yasama, yargı, yürütme diyoruz; dördüncü güç de medyadır.
Yargı konusunda ciddi sorunlarımız var. Yargının bağımsız olması lazım. Parlamento Anayasa Mahkemesi’ne üye seçiyor. Başvurular geldi. Komisyonda görev alan CHP’li arkadaşlarım geldiler, dediler ki; ‘İlgili kurumlardan Anayasa Mahkemesi’ne üye olacak kişilerin listesi geldi, ne yapalım?’ Dedim ki, ‘Şunu isteyin, dosyası gelen ve Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak seçilecek olan yargıçların dosyalarına bakın. Kaçının herhangi bir bilimsel makalesi çıktı? Bir buna bakın. Kaçı yabancı dil biliyor veya bilmiyor? Kaçının vermiş olduğu kararlar, üst yargı tarafından onandı veya reddedildi. Bunlara bakın. Bu çerçevede nitelikli olanları varsa gidin oyunuzu kullanın. Biz bilmeyiz ki onlar hangi görüşten veya hangi siyasi partiye destek verirler veya vermezler. Bizim aradığımız kürsüye oturduğu zaman adalet ile karar versin.’ Böyle bir dosya düzeni yok. Ama, Allah nasip eder iktidar olduğumuzda Meclis İçtüzüğü’nü değiştirip, Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak başvuracakların, asgari standartlarının Meclis İçtüzüğü’nden yazılması lazım. Bu söylediğim üç standart. Başka standartlar da olabilir. Bir kişi Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak başvuracaksa Meclis İçtüzüğü’ndeki standartları görecek ve o standartlara uygunsa başvuracak ve parlamento da en azından seçtiği kişinin bilgisi, birikimi, verdiği kararlar, kararların tutarlılığı bunları öğrenmiş olacak.
Can ve mal güvenliği, demokrasi bu demek aslında. Düşüncemi özgürce ifade edeceğim. Can ve mal güvenliği olmazsa akademik dünya, iş dünyası, sivil toplum da olmaz. Farklı düşüncelere tahammül edemiyorsak orada demokrasi yoktur zaten. Farklı düşünceler kadar değerli bir şey yoktur. Geçen gençlerle bir toplantıdaydık. Bir genç, ‘Buradaki bütün arkadaşlar hep aynı görüşteyiz.’ ‘Eyvah’ dedim, ‘siz dünyayı durdurdunuz. Eğer farklı görüş yoksa ve hepimiz aynı görüşteyseniz büyütemezsiniz ülkeyi, dünyayı. Kendi zihin dünyanızı geliştiremezsiniz’ dedim. Farklı görüş kadar değerli bir şey yoktur. Farklı görüşlere tahammül etmemiz lazım. Hani var ya çok sık örnek veririm. Birisi çıkıyor, Orta Çağ’da diyor ki, ‘Beyler, siz dünya düz diyorsunuz ama dünya yuvarlak.’ Bir kişi, bir aykırı düşüncenin ne kadar doğru olduğunu bugün insanlık görüyor. O nedenle aykırı düşüncelere tahammül etmek gibi demokrasinin temel bir görevi vardır. Bunu yapmak gerekiyor. Bugün yaşadığımız ortamda aykırı düşünce ifade edenlerin yakalandığını, hapsedildiğini, tutuklandığını görüyoruz. Bu bizim açımızdan ciddi sorun.
Şu soruyu kendimize sormamız lazım: Neden demokratik yaşamımızda büyük zikzaklarımız oldu. Bunun tek sorumlusu da siyaset kurumudur. Önce iğneyi kendimize batıracağız. Ondan sonra çuvaldızı başkasına batıracağız. Siyasetçi iktidar olduğu zaman, nasıl iktidar olduysa; yani gelmesini nasıl biliyorsa, gitmesini de bilmek zorundadır. Geldiği gibi giderse, yani halkın oylarıyla giderse, gittiği zaman da arkasında hoş bir sada bırakırsa o demokrasi süratle gelişir. Aksi halde gelirsiniz, iktidar olursunuz; iktidardan gitmemek için seçim kanunu başta olmak üzere; medyayı kontrol edeceğim, yargıyı kontrol edeceğim, sivil toplum örgütlerini kontrol edeceğim ve ben mutlaka yerimde kalacağım dediğiniz andan itibaren demokrasi kan kaybetmeye başlıyor ve otoriter rejime doğru hep birlikte gidiyoruz.
O konuda rahmetli İsmet İnönü’nün söylediği güzel bir söz var: ‘Demokratik rejimin gayet basit bir tılsımı vardır. İktidarı bırakabilmek. İktidarda bulunanlar bunu yapabildikleri taktirde, rejim yaşar, aksi halde soysuzlaşır. Rejimi yaşatmak için; nasıl geliyorsak, gitmesini de bilmek zorundayız, bilmeliyiz.’ Ve başkalarının da bu ülkeyi yönetebileceklerinin kabulünü kendi zihin dünyamızda en azından var edebilmeliyiz. Siyaset kurumu, hatalardan ders çıkarırsa, zaten tarih tekerrür etmez ki… Tekerrür, yapılan yanlışlardan ders çıkarmamak, ama demokrasiyi rayından çıkarıp ülkeyi başka bir yere götürmek demektir. Tarihi, tekerrür ettirmemek de siyaset kurumunun temel görevlerinden birisidir.
Güzel bir konuşma yaptı, Sayın Arınç. ‘Keşke diğer partiler de buraya gelse’ dedi. Doğru. Demokrasi Vakfı. Demokrasiyi savunuyorsak bir arada olalım. 1970’lerde, 80’lerde siyasi partilerin genel başkanları otururlardı, televizyonlarda tartışırlardı. İnsanlar izliyorlardı. Ona göre gider sandıktan oylarını kullanırlardı. Bu dönemin bittiğini görüyoruz. Herkesin televizyonu var, orada sadece belli konular tartışılıyor. Toplumu ayrıştırdık. Tehlikeli bir mecraya doğru, Türkiye gidiyor. Biz ‘altılı masa’ diyoruz bazen, Türkiye masası, demokrasi masası, milletin masası. Bizi birleştiren tek bir konu var. Türkiye’ye demokrasiyi getirmek. Her birimiz ayrı partiyiz. Her birimizin programları farklı. Ama ülke bu haldeyken meseleyi bir parti meselesi olmanın ötesinde, artık mesele Türkiye meselesi haline gelmiştir. Türkiye’ye demokrasiyi birlikte, beraber getirmek zorundayız. Ondan sonra, kurallar oturur, taşlar yerine oturur; her parti kendi düşüncesini ifade edecektir. Halk kime teveccüh ederse elbette o da iktidar olacaktır.
Tazminatlardan söz ettiniz Sayın Arınç, dünya kadar tazminat davası açıldı. Ama hiçbirisi beni yıldıramaz. Hiçbirisi. Bütün o davalar hangi gerekçelerle açıldığını da gayet iyi biliyorum. Bütün o davaları kazanacağız ve bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi ya getireceğiz ya getireceğiz. Bunu sağlamak zorundayız.”
-ANKA-