Heidi’nin hikayesine başlamadan önce İsviçre’nin karanlık yüzünden bahsedelim.
Çocukların adeta köle gibi alınıp satıldığı, işkence gördüğü o yıllara yakından bakalım.
İsviçre’de 1789 yılında fabrikalarda çocukların çalıştırılmasına +14 sınırı getirildi.
Faydalı bir yasakmış gibi görünüyorsa bile 1960’lara kadar dünyada eşi benzeri görülmeyen bir çocuk sömürü merkezine dönüşmüştü İsviçre. 150 yıldan fazla bir süre boyunca çocuklar devlet ve kilise eliyle ailesinden alınıp başka aileye satıldı.
Bunun nedeni borçlu olan ailelerin borçlarını çocukları ile ödemeleriydi.
Başka aileye satılan çocuk artık işkence görse de tecavüze uğrasa da kimse ona sahip çıkmazdı. Çünkü topluma göre bu uygulama çocukları kurtarmak için yapılıyordu.
Çocukları ‘borçlu’ aileden kurtarmayı gerekçe göstererek kurulan bu kölelik sistemi 1974 yılına kadar devam etti.
Toplum bunun bir kölelik sistemi olduğunun fark edene varana kadar bu uygulama sıradan bir şey gibi düşünülüyordu. Yasaklandıktan sonra bile İsviçre uzun zaman bu konuyu konuşmaktan çekindi ve üstünü örttü.
Çocukluğumuzun sevimli kahramanının da ayakları hep çıplaktı. Çünkü yaratıcısı Johanna Spyri bu toplumsal sırra Heidi ile birlikte dokunmak istemişti.
Çizgi filmde diğer karakterlerin ayakkabıları varken Heidi’nin yoktu. Çünkü çıplak ayaklar köle çocukları diğerlerinden ayıran en önemli simgeydi.
İsviçre suçu üstlenmedi.
Ve günümüzde bu çıplak ayaklı çocukların bazıları hala hayatta fakat İsviçre 2013’e gelindiğinde özür dileyebildi. Kilise de sanki yapılanlar normalmiş gibi özür diyeme gereği bile duymadı.