1845’te Sir John Franklin ve mürettebatı, kuzey serüvenine çıkmak üzere son hazırlıklarını yapmaktaydı. Kraliyet Deniz Kuvvetleri adına tamamlanması beklenen gezinin amacı Kuzeybatı Geçidi’ni bulmaktı
Avrupalı kaşiflerin on beşinci yüzyıldan beri aradığı bu geçit, Atlantik ve Pasifik arasındaki yolculukların kısalması amacıyla son derece önemliydi. Sefere kraliyet donanmasına ait HMS Terror ve HMS Erebus adında iki savaş gemisiyle çıkılacaktı.
Bir zamanlar çeşitli muharebelere katılmış olan gemiler güçlü bir çerçeveye sahipti. Özellikle HMS Terror, 1812 Savaşı’nda Francis Scott Key’e Amerika’nın ulusal marşını yazdıracak kadar ilham sağladı. 1830’ların ortalarında ise kuzey keşiflerinde kullanılmak üzere dönüştürüldü.
1836 ve 1843 dolaylarında yenilenen gemi ile Kuzey Kutbu ve Antarktika’ya gidilmişti. Bu yüzden kuzey keşiflerinde yapılan yolculukların sorunsuz geçmesi bekleniyordu. Sir Franklin’e gelirsek, ilk gezisine on beş yaşındayken çıkmıştı. Deneyimli bir denizciydi ve muhtemelen komutasındaki 134 kişiyi kolaylıkla idare edebilecekti. Buna rağmen yolculuğun zor yanları olduğunu kabul ediyordu.
Geçmişte Kuzeybatı Geçidi’ne olan saplantı başka keşiflere ya da ölümlere yol açmıştı. Çoğunluğuna zaman ve maddi kayıp olarak döndü. Ne yazık ki bu tür olayların saplantıyı güçlendirmek gibi yönleri vardı: Ülkeler için ticari kazanç, şahıslar için ün ve paraydı. 19 Mayıs 1845’te Thames Nehri’nden başlayan sefer iki ay kadar sorunsuz devam etti. Bu tarihten sonra Baffin Adası’nda görülen gemilerden bir daha haber alınamadı.
Başlangıçta kayıp gemilerin bir şekilde bulunacağı düşünüldü. Son seferden önce yeniden güçlendirilmişlerdi. Dayanıklıydılar ve ayrıca mürettebata üç yıl yetecek kadar gıda depolanmıştı. Tüm bu bilgiler umutları yeşertmeye devam ediyordu. Vakit kaybetmeksizin Deniz Kuvvetleri tarafından Franklin’in izlediği rotaya arama ekipleri gönderildi.
Araştırmalar, 12 Eylül 1846’da Kral William Adası’nda mahsur kaldıkları yönündeki tahminleri güçlendiriyordu. Bir yıl, iki yıl derken… sır perdesi on dört yıl sonra aralandı. Kanada’nın doğu bölgesindeki bir mağarada bulunan 1848 tarihli mektuba göre, gemiler bir yılı aşkın süredir kalın buz yığınlarına sıkışmıştı.
Mektubu kaleme alan kişi Subay Francis Crozier’di. Franklin’in 1847’deki ölümünden sonra HMS Terror’un komutasını devraldığını belirtiyordu. Franklin ile beraber 24 kişi hayatını kaybetmişti. Geriye kalanlar 26 Nisan’da Back River’a doğru yaya olarak yola çıkmayı planlıyordu. Ancak bu yolculuk yüzlerce kilometreye tekabül etmekteydi. Doğal olarak zorlu yaşam koşulları altında hiçbiri hedefe ulaşamadı.
Cesetler ilk kez, 1849 gibi erken bir tarihte, Kuzey Kutup Bölgesi’nde yaşayan Inuit (eskimo) yerleri tarafından keşfedildi. Yıllar süren araştırmalar boyunca Amerikan ve İngiliz arama ekiplerinin keşiflerinde rol almaya devam ettiler. Bu süreçte Beechey Adası’nda 1846 tarihli üç mezara rastlandı.
Mezarların John Hartnell, John Torrington ve William Braine ait olduğu tespit edildi. Kutup bölgesi cesetlerin iyi korunmasına yol açmıştı. Yerlilerle beraber yapılan arayışlar zamanla 35 farklı bölgeye yayıldı. Her adımda insan kalıntıları ve giysi parçaları elde edildi.
Arayışlar Eylül 2014’te büyük keşfin yolunu açmıştı. Arama ekipleri, suyun 11 metre altında Erebus enkazına rastladı. İki yıl sonra, başka bir ekip tarafından çok daha derinlerde kardeş geminin izine rastlandı. Terror’ı bulduklarında enkazın neredeyse bozulmadığı fark edildi. Yapılan incelemeler, su soğukluğu ve gün ışığı gibi faktörlerin gemilerin bozulma hızını etkilediğini ortaya çıkardı. Bu sayede seyir defteri ve harita vb. önemli eşyalar hâlâ iyi durumdaydı.
Araştırmacılar, işlerin tam olarak hangi noktada bozulduğunu tespit etmek için bulunan cesetlere inceleme talep etti. Raporlar ise mürettebatın ölüm sebebini kurşun zehirlenmesi, çinko eksikliği ve besin yetersizliği gibi nedenlere bağlıyordu.
Franklin’i başarısızlığa uğratanın da tam olarak kurşun zehirlenmesi olduğu ortaya atıldı. Çarpıcı kanıtlardan bir diğeri, konserve kutuları üzerinde yürütülen testlerdi. Bulgulara göre, mürettebatın düzenli olarak tükettiği besinler zihinsel ve fiziksel karmaşaya neden oldu.
Sipariş geçilen teneke kutuların hızlı üretimden geçirildiği ve bu nedenle ağız kısmının tamamen kapatılmadığı da öne sürüldü. Bu da gıdaların hava almasına, çürümesine ve kurşunun içine sızmasına yol açmıştı. Ayrıca bazı iskelet kalıntılarına bakıldığında, açlıktan ölmek üzere olan tayfanın bedenleri kasten parçaladığı keşfedildi.
Geriye kalanlar hayatta kalmak için yamyamlığa başvurmuştu. Parks Canada ekibi, yerlilerin iş birliği ile HMS Terror’ın 3D haritasını çıkarmak için 2019 yılında yeni bir dalış gerçekleştirdi. İnsansız araçlarla yapılan dalışlar ile kaptanın uyku odası haricinde tüm kapıların ardına kadar açık olduğu gözlemlendi.
Aynı zamanda geminin içinde yer alan eşyaların bugün bile kullanılabilir durumda olduğu anlaşılıyordu. Araştırma ekibinden Ryan Harris, geminin çalışır vaziyetteyken battığını ve mürettebatın gemiyi hızla boşaltmak zorunda kaldıklarını söyledi. Kurtulma şansı olanlar soğuk, açlık ve belirtilen diğer nedenlerden dolayı hayatta kalamadı. Günümüze kadar yapılan araştırmalar hikâyenin belli bir aşamasını aydınlattıysa da gerçeğin su yüzüne çıkması için çabalar devam ettirilecek.