Dünya üzerinde yeni ittifaklar ve bloklar çıkarken, kartlar yeniden dağıtılıyor. İşte detaylar...
Henüz 1 yıl önce, Biden yönetiminin Beyaz Saray'ı devralmasının ardından İkinci Soğuk Savaş ihtimalinin küresel jeopolitik fay hatlarını harekete geçirip geçirmeyeceğini konuşuyorduk. Bugün ise "öncü deprem" olarak nitelenebilecek sıcak çatışmayla desteklenen Hibrit Soğuk Savaş'ın hüküm sürdüğü bir iklimdeyiz. Ukrayna'da ikinci ayını doldurmak üzere olan çatışma, küresel güvenlik mimarisini bir nevi mecburi "kentsel dönüşüme" maruz bıraktı. Bir yandan Rusya ve Çin’i çevreleyecek yeni ittifaklar ortaya çıkıyor (AUKUS ve 17 Şubat’ta imzalanan Polonya-İngiltere-Ukrayna ittifakı), diğer taraftan NATO'nun kapsamı ve misyonunu genişletecek kararlar yolda. Birinci Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle önem kazanan Avrupa Birliği (AB) gibi ekonomik temelli ittifaklar kendisine savunma kimliği edinmenin peşinde. Almanya başta olmak üzere NATO üyesi Avrupa ülkeleri tepeden tırnağa silahlanacakları bütçeler hazırlıyor. Şanghay İşbirliği Örgütünün (ŞİÖ) geleceği ise belirsiz.
Rusya-Ukrayna Savaşı yalnızca bloklar arası ilişkilerin düzenlenmesi açısından değil, Ukrayna ordusunun konvansiyonel çatışma düzeyinde Rus ordusuna karşı sağladığı başarıyla da savunma ve silahlanma politikalarında paradigma değişikliği ihtiyacını ortaya koydu. Ukrayna ordusunun yeni silah teknolojilerini kullanma performansı, bir ordunun tankı olmadan tankları, gemisi olmadan donanmaları durdurma, uçağı olmadan hava üstünlüğünü engelleme imkanı olduğunu ispatladı. Rusya-Ukrayna Savaşı sona erdiğinde birçok ülkenin silahlı kuvvetlerinde yapısal reform programlarının başlamasını görmek sürpriz olmayacak.
24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle başlayan süreçte ABD sahaya daha fazla silah sürmekle kalmadı. Eylül 2021'de AUKUS ittifakını ilan ederek jeopolitik satrancın en dikkat çekici hamlesini yaptığı Hint-Pasifik bölgesinde Rusya’ya bu kez Japonya ile “şah” çekti. Nisanın ikinci haftasında, Japon basınında Tokyo yönetiminin AUKUS İttifakı'na davet edildiğine dair haberler çıktı. Bu haberlere göre ABD-İngiltere-Avustralya üçlüsü Japonya ile hipersonik füze ve elektronik harp alanında sinerji yaratmak için ittifakı JAUKUS’a dönüştürmeye karar vermişti. Bu haberlerle eş zamanlı olarak Japonya 75 yıl sonra ilk kez denizaşırı topraklara, yani Ukrayna’ya anti-tank silahları, mühimmat ve koruyucu malzemelerden oluşan bir savunma yardımı gerçekleştirdi. ABD’nin Japonya’ya yaptığı davetin altında hiç şüphesiz, Rusya’nın Ukrayna’da hipersonik füzelere başvurması ve Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlanmasından bu yana Rusya ile çözemediği Sahalin Adaları sorunu önemli bir yer tutuyor.
Japonya gibi AUKUS ittifakının bünyesine katmak istediği bir diğer önemli aktör ise Hindistan. Nitekim Japonya’ya yapılan davetin basına yansıdığı günlerde, 13 Nisan’da Hindistan Savunma Bakanı Rajnat Singh, AUKUS’un vurucu gücünü barındıran Hawaii’deki Hint-Pasifik Komutanlığı Karargahını ziyaret etti. 30 Mayıs 2018’de Hawaii’deki Pearl Harbor deniz üssünü ziyaret eden dönemin ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, “Birleşik Devletler Pasifik Komutanlığı”nın isminin “Birleşik Devletler Hint-Pasifik Komutanlığı” şeklinde değiştirildiğini duyurmuştu. O günden sonra ABD donanması, Güney Çin Denizi ve Tayvan Geçidi’nin yanı sıra Hint Okyanusu’nda daha fazla bayrak göstermeye başlamış, bir İngiliz uçak gemisinin sancak gemisi olarak görev yapacağı ve Hint Okyanusu’nda görevli ortak bir ABD-İngiltere donanması kurulması kararlaştırılmıştı. ABD ve İngiltere, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın rüzgarını arkalarına alarak Hindistan’ı AUKUS’a dahil etmek, bunu başaramazlarsa Hindistan ile Rusya arasındaki stratejik ilişkileri kesmek için atağa geçti. Hindistan’ın 2020 ve 2021 yıllarında Çin ile Ladakh bölgesinde yaşadığı sınır çatışmaları ile Pakistan’ın Rusya ve Çin ile kurduğu yakın ilişkiler, Yeni Delhi yönetiminin Anglo Sakson ittifakı tarafından ikna edilmesi ihtimalini artırıyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin tetiklediği, küresel güvenlik mimarisindeki bir başka değişim hareketi İskandinavya Yarımadası’nda kendisini gösterdi. Rusya’nın Ukrayna kentlerini bombalaması, milyonlarca sivilin Polonya başta olmak üzere Orta ve Batı Avrupa’ya sığınma gayreti bir anda Finlandiya ve İsveç’te 17. yüzyıldan bu yana var olan Rusya fobisini tetikledi. 1815'ten bu yana “silahlı tarafsızlık” prensibini benimseyen İsveç, NATO üyeliğini parlamentoda tartışmaya hazırlanıyor. F-35 savaş uçakları satın alarak halihazırda Rusya’ya mesajını vermiş olan Finlandiya ise haziran sonunda Madrid’de düzenlenecek zirvede NATO üyeliğine alınmaya çok yakın. 1939-1940 yıllarında SSCB ile savaşmış olan Finlandiya’da NATO üyeliğine kamuoyunun verdiği destek yüzde 70’lere dayandı. Her iki ülkenin Kuzey Atlantik İttifakı’na katılmaları halinde Rusya’nın hem Kuzey Denizi’ne çıkışı hem de Baltık donanmasını Atlantik Okyanusu’na çıkarması zorlaşacak. Rusya’nın buna yanıtı ise Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dimitri Medvedev’den geldi. Medvedev, her iki ülkenin NATO’ya üye olması halinde ittifak ile oluşacak 1300 kilometrelik yeni sınır ve Baltık bölgesine nükleer silahların sevk edileceği uyarısında bulundu. Taktik nükleer silah kullanma imalarını artıran Rusya’nın, Avrupa’daki toprağı Kaliningrad’da nükleer caydırıcılıkla ilgili yeni tasarruflarda bulunması da sürpriz olmayacak.
Küresel güvenlik mimarisinin yeniden yapılanma ihtiyacı yerküreyle de sınırlı değil. ABD Savunma İstihbarat Ajansı DIA’nın “2022 Uzayda Güvenlik Sınamaları Raporu”, 2019-2021 yıllarında Çin ve Rusya’nın operasyonel uzay filolarını yüzde 70 büyüttüklerine işaret ediyor. Yine aynı rapora göre her iki ülkenin uydu filoları da yüzde 200’den fazla büyüdü. Nitekim bu raporun perspektifinden bakıldığında Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Ukrayna Savaşı’ndaki müttefiki Belarus’un Devlet Başkanı Lukaşenko ile 12 Nisan’da Rusya’nın Vostoçnıy Uzay Üssü’nü ziyaret etmeleri de sürpriz sayılmamalı. Her iki ülke önümüzdeki aylarda Ay’a ortak bir yolculuk programını yürürlüğe koyacak. ABD’nin Ay’da üs kurmaya yönelik Artemis Projesi'ni başlatması ve Başkan Trump döneminde nükleer güçle çalışan uzay gemileri inşa edilmesine yönelik kararnamenin imzalanması, küresel güvenlik mimarisinin uzay ölçeğinde değerlendirilmesini gerektiriyor.
Birinci Soğuk Savaş’ın ardından statükoyu belirleyen 1997 NATO-Rusya Anlaşması ya da Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Rusya nezdinde güvence altına alan 1994 Budapeşte Memorandumu'nun hükmünün kalmadığı bir belirsizlik dönemine girdik. Dünya yeniden kuruluyor, küresel güvenlik mimarisi baştan inşa ediliyor, tek ya da çok kutupluluk tartışması giderek şiddetleniyor. Türkiye, Birinci Soğuk Savaş’ın ani finalinde, uzun yıllara dayanan “NATO’nun Güney Kanadı koruyuculuğu” misyonunu yitirerek yeni dünya düzenine hazırlıksız yakalanmıştı. Rusya-Ukrayna Savaşı, Türkiye’nin gerek Batı dünyası gerek Avrupa Birliği ve NATO içerisindeki rolünün yeniden düşünüldüğü bir süreci başlattı. Gıda, enerji, tedarik krizleri gölgesinde şekillenen yeni küresel güvenlik mimarisi, Türkiye’nin 21. yüzyılın ikinci çeyreğindeki planları açısından da belirleyici olacak.(AA)