Romeo ve Juliet'in hikayesini hepiniz duymuşsunuzdur. Peki ya yıldırım nikahlarını duymuş muydunuz?
1594 baharında, Longleat varisi Thomas Tyhnne henüz on altısında genç bir delikanlıydı. İngiliz aristokrasisinin en önemli üyelerinden biri olarak geleceği umutla doluydu. Thomas, yakın zamanda onu kendi kızlarıyla eşleştirmek için adeta birbirini ezen insanlarla çevrelenmişti. Buna rağmen, genellikle etrafından bağımsız olmayı seçiyordu.
Yaşının getirmiş olduğu heyecana yenik düşmeden, Kraliçe Elizabeth’in sarayında centilmenlik görevini üstlendi. Seçkinler kulübünün en genç üyelerinden birisi olarak kanı kaynıyordu. Aşkı tadamamış olsa bile küçük numaraları öğrenmişti. Bir gün, öğrendiği bu numaraları Maria Touchet ile deneyecekti. Maria, tıpkı Thomas gibi on altısında güzel bir kızdı. Lord Audley’in yedi çocuğundan biriydi. Thomas, onunla Beaconsfield’da bir handa tanıştı.
Burada okul arkadaşlarıyla buluşup eğlenmeyi planlıyordu. Oysa o gece, hiç beklemediği bir şekilde kendini sırılsıklam âşık olarak buldu. Üstelik aşkı karşılıksız değildi. Gençler ilk görüşte birbirine vurulmuştu. Belki de bu yüzden aralarındaki atmosfer gecenin ilerleyen saatlerinde değişmişti. Birlikte içki içip sosyalleşmenin ötesine geçmeye karar verdiler. Hana çağırılan bir rahip onları oracıkta karı koca ilan etti. Ve daha sonra kiraladıkları bir odada evliliklerini tamamladılar.
Çift sabahleyin erkenden yollarını ayırmak zorundaydı. Gerçekte düşman ailelerden geldiklerini biliyorlardı. 20 yılı aşkın süren kan davasının ortasında âşık olmak ailelerine keder verecekti, ama en çok da araya nefret karışacaktı. Kavga onlardan bağımsızdı, dahası düşmanlığın esas nedeni Maria’nın annesinden kaynaklıydı. Maria’nın annesi, Thomas’ın ailesine gelin gitmesi gerekiyordu, ancak gerçekleşmeyen birliktelik kan davasına neden olmuştu. Genç çift evliliklerini ailelerinden gizlemek için çok çalıştıysa da gerçeğin ortaya çıktığı gün öfke nöbetleri yeniden yüzeye çıktı.
Thomas’ın ebeveynleri evliliği iptal ettirmenin yollarını aramaya başlamıştı, özellikle de babası evliliği tasvip etmiyor ve aralarındaki ilişkiyi kötü niyete bağlıyordu. Sırf bu nedenle evliliği iptal ettirmek için pek çok kez başarısız girişimlerde bulundu. Her iki tarafın ebeveynleri de aşkı değil, siyasi birliktelikleri kabul ederdi. Evlilik büyük bir çeyizdi. Çeyiz; tapu, arazi, para ve değerli mücevherler anlamına geliyordu.
Gelinin ailesinden gelmesi gereken yüklü bir miktar olmalıydı, fakat evlilik gizlice tamamlandığı için elleri boş kalmıştı. Bir anda skandal haline dönüşen evlilik meselesi, dört yıl sürecek olan bir mahkeme sürecini başlattı. Mahkemenin kararı gençleri birbirinden ayırmamak oldu. Böylece aşkta kazanan genç çift, görkemli Longleat’e taşındıktan sonra karı koca olmanın tadına vardı. Hikâyeleri o yıllarda genç kızların aklını başından almıştı. Muhtemelen toplantılarda sıklıkla Maria'nın ismi zikrediliyordu.
Ne de olsa Maria düşman ailenin gıpta edilesi mirasçısını kendine aşık etmişti. Thomas Tyhnne onun aşkı için deli divane oluyordu. Halbuki delidolu olduğu söylenen genç kız itaatkâr bir eş olmaktan epey uzaktı. Ve bir ihtimal, aşkları ailelerin yasakları sayesinde dizginlenemez bir hale gelmişti. 1611’de aşkları, genç kadının ölümüyle beraber mezara girdi; kendinden geriye birbirinden güzel üç küçük çocuk bıraktı. Karısının ölümünden sonra ikinci kez evlenen Thomas Tyhnne, başka çocuklara daha sahip oldu.
Yaşamının bir sonraki evresinde kendini kariyerine vermeyi seçti. Ancak onun şimdilerde tanınmasındaki esas neden, İngiliz oyun yazarı William Shakespeare sayesinde oldu. Her ne kadar eserinin başlangıcı Arthur Brooke'in The Tragicall Historye of Romeus ve Juliet (1562) şiirine dayanmış olsa da Shakespeare’in bu olaylardan bir şekilde etkilendiği ve eserine aktardığı düşünülmektedir.