Alanında adından oldukça fazla söz ettiren, ekonomi, pazarlama, işletme, finans, muhasebe gibi birçok kategoride eseri olan Marmara Üniversitesi’nin değerli akademisyenlerinden Prof. Dr. Burak Arzova…
Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Burak Arzova ile öncelikle pandemideki alışkanlıklarımızla ilgili konuşmaya başlıyoruz.
Pandemiyle birlikte tüketim alışkanlıklarımızın değiştiğini gözlemliyoruz. Dijital platformlarda özellikle kripto paralarla yapılan ticarette de bir artış oldu. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Pandemiyle birlikte söylediğiniz gibi tüketim alışkanlıklarımız değişti. Artık oturduğumuz yerden sipariş verebiliyoruz. Bu özellikle gençler arasında yaygın olan bir olguydu ancak bunun orta yaş ve üstüne yayılması burada dikkat çekici konu oldu. Çünkü bunlar hem bilgisayar hem de bilgi teknolojileri ile çok fazla barışık olmayan kesimdi. Bu yönde bir farklılaşma yaşandı. İş yapış modellerimiz değişti, derslerde hibrit modelleri kullanmaya başladık. Bunun aynı zamanda iyi yanları da oldu. Geçen katıldığım bir firmanın etkinliğinde de pandemi döneminde evden çalışma sistemine geçiş yapıldığı söylendi. Önceleri bu çok yaygın değildi. Bu sayede aslında uçak masrafı gibi masraflar da kalkarak bir maliyet avantajı sağlandığını da gözlemledik. Bir de insanlar ölümü bu kadar yakın bir olgu olarak görmeye başlayınca günübirlik yaşamaya başladı. Yatırım alışkanlıkları daha kolay kazanca yöneldi. "Parayı kazanayım, kazandığım parayı harcayayım" düşüncesiyle birlikte risk iştahı da arttı. Özellikle gençler için birincisi işletim mantığı gereği, ikincisi özgürlükçü finansal sistemi barındırdığı için kripto paralara olan ilgisi ve tercihi arttı. Gençlerle birlikte olduğum için yaşadıkları ve hissettikleri olayları görme konusunda şanslıyım. Ve gözlemliyorum ki gençler baskılanmaktan hiç hoşlanmıyorlar. Hayatlarının kontrol altına alınmasını istememeleri merkeziyetsiz finansı bir noktada bize taşıdı aslında. Ve burada bir hareketlenme oldu, birinci yönü bu. İkincisi kolay kar etme oldu. Tüm bu unsurlar da pandemiyle birleşince aslında onlar için gündoğan bir alana bizi getirdi, diye düşünüyorum.
Aslında burada oldukça gündem olan net bir soruyu da sizlere iletmek istiyoruz. Sizce bilinçli mi yayıldı? Ekonomik tarafına da baktığımızda daha önceleri var olan bir şirket olsa da Biontech'in borsaya kote olma tarihinin 2019 Ekim olduğunu görüyoruz. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Ben şöyle düşünüyorum, ben sağlam bir borsacıyım borsayı seven de bir insanım. Hisse senetlerim de var, aynı zamanda yatırımcıyım. Ben borsanın her zaman insanlar açısından iyi bir yatırım alanı olduğuna inanan birisiyim. Şöyle bir değişim oldu, biyoteknoloji şirketleri ortaya çıkmaya başladı. Biz pandemiyle bunun farkına vardık. Ancak bunun çok daha önce farkına varanlar ve teknoloji ve sağlığı birleştirebilen şirketler çok ileri adımlar atmaya başladı. Örneğin bunu Amerika’da yaptılar. Yeni bir teknolojiyle birçok şirketi buraya topladılar. Ve sağlık alanıyla teknolojiyi birleştirdikleri ürünler üretiyorlar. Benim de hisse senetlerini aldığım bir şirket var. Tek bir konuya odaklanmış, azgın bağırsak sendromu ve buna ilaç üretmeye çalışıyor teknolojiyle birlikte. Biontech de bu şirketlerden bir tanesi. Fakat tabii pandemi döneminde şöyle bir şey oldu, Trump da iyi bir borsa yatırımcısı ve maalesef bir devlet adamının yapmaması gerektiği şekilde şirketleri işaret ederek şirketler üzerinde ciddi manipülasyonlar yaptı. Örneğin Ford'u işaret etti, Ford'un hisse senetleri düştü. Biden da şu an tam tersini yapıyor.
Ben o süreçte New York'ta bulunuyordu. Ve yapılan açıklamada pandemiyle mücadele ederek Moderna'dan alacağız aşıları, dediler. Yani kimsenin bilmediği bir şirketti ama o an hisse senetleri rekorlar kırmaya başladı. Ve o seviyeden alanlar çok ciddi karlar elde ettiler. Şimdi bu tabii ki pandemi ile birlikte ortaya çıkan bir farkındalık. Ama bundan sonra da şu gözüküyor ki savaşlarla ülkelere zarar vermeye çalıştığınızda bu artık çok fazla olmuyor. Rusya Ukrayna savaşında gördüğümüz gibi. Bir yere kadar ilerleyebiliyor, başka şeyleri çökertecek unsurlar ortaya çıkarabiliyor. İnsanlara hücresel hastalıklarla bu tip salgınlar zarar verilebileceği gibi çeşitli şeyler düşünülüyordur muhtemelen. Dolayısıyla bu Biontech gibi şirketlerin şu anda bu kadar ortaya çıkmasının temel nedenlerinde bunlar olduğunu düşünüyorum. Şartlar birazcık oraya doğru bizi getirdi.
Arzova’ya borsa hakkındaki düşünceleri ve son zamanlarla ilgili görüşleri sorulduğunda ise şöyle cevap veriyor:
Bizim borsamız son dönemlerde yabancıların çıktığı bir borsa oldu. Ben sermaye piyasalarının güçlü olması gerektiğine inanıyorum, yabancı düşman diye bir şey yok gelmesi lazım. Yabancı olduğu zaman ve bu piyasada katılımcı olunca doğru fiyat ortaya çıkar. Pazarda çok fazla satıcı ve alıcı vardır mesela. Neden pazardaki fiyat en ucuzu oluyor? Çünkü orada doğru fiyat ortaya çıkıyor. Ama kısıtlamaya gidilirse ya da arz edenler çekilirse daha farklı fiyatlar oluşur.
Tahvil piyasaları için baktığımızda ise katılımın yüksek olması gerekiyor. Çünkü orada da gerçek faiz ortaya çıkıyor. Tahlil piyasasının kuvvetli olması gerçek faizin ne olması gerektiği konusunda bize bilgi verir. Bunların gelişmeye ihtiyacı var. Türkiye'de öyle bir dönem geçirdik ki ne halka arz edilse para kazandık. Bu kolay para kazancı da yatırımcıyı çekti. Ancak bunlar gerçek yatırımcı değil borsada kalmıyorlar. Bizim asıl ISO 500’deki şirketleri buraya getirmeye ikna etmemiz lazım. Sermaye piyasasının güçlendirilmesi lazım. Kuvvetli bir tahvil piyasası, kuvvetli bir sermaye piyasası Türkiye'yi çok güçlü bir yere taşıyabilir. Böyle düşünüyorum.
VİOP hakkında da “Vadeli işlemler piyasasının Borsa İstanbul'dan ayrılması bu piyasayı daha fazla güçlendirebilir.” diyen Arzova devamında şu ifadeleri kullandı:
“Örneğin İzmir'de olabilir. Tek bir borsanın olmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Örneğin Amerika'da ve gelişmiş birçok ülkede birden fazla borsa var. Bu sayede fiyat rekabeti de sağlıyorlar.”
Yatırım yapılan firmalar ve temettü hakkında da görüşlerini dile getiren Marmara Üniversitesi Profesörü Burak Arzova “Ben birçok eğitimde firma ortaklarının bile çok önemli olduğunu anlatıyorum. Mesela şirketin bir temettü dağıtım ahlakı var mı? Yıllardan beri bunu söylüyorum. Bu sene ilk defa günlük temettüler verildiği için “temettü” kavram ortaya çıkmaya başladı. Bu bir ahlak. Çünkü ben şirkete ortak olduğumda bu şirketten en doğal hakkım olarak bir kar bekliyorum. İnanç olarak baktığında da en temiz kazanç bu bence. Burada kişi riski elini koymuş ve kazanca ortak olmuş.” dedi.
Perakende hakkındaki görüşleri sorulan Arzova, “Perakendecilikte pandemi döneminde beklenti yüksekte ancak hisse senetlerine çok fazla yansımadı. Yani şöyle perakendecilik üzerinde Türkiye'de bir baskı var. Ama ne kadar enflasyon olsa da hala tüketmen gereken bir miktar olacağından perakendenin önünün açık olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kaydetti.
Fed’in faiz artışları ve hamleleriyle ilgili sorulan soruları Arzova şöyle yanıtladı:
“Yıl içerisinde 8 tane toplantı yapıyorlar. Nisan'da yok, Mayıs'ta 50 baz puan artıracak. Muhtemelen Haziran'da da 50 artırabilir, şu an piyasayı buna hazırlıyor. Yılın geri kalanında da benzer şekilde 25, 25, 25, toplam 75 olarak devam edebilir. Şu anki görünümü bu. Şimdi tabii işin bu tarafı var ama Fed'in para basmasından ziyade birçok ülke bu dönemde vatandaşlarının pandemi döneminde gelir eşitsizliği artmasın diye ciddi miktarda parasal destek verdi. New York’ta hem federal hükümetten para aldılar hem de belediyeden para aldılar. Dolayısıyla insanların çalışmasına bile gerek kalmadı. Pandemi döneminden sonra insanlar çılgınlar gibi alışverişe girdiler ellerinde para olduğu için. Ama bunların beraberinde yeni sıkıntılar çıktı. Limanlara konteynırların boşalamaması gibi… Bu unsurlar sebebiyle arzdan kaynaklanan enflasyon ortaya çıktı. Talebin de yüksek olmasıyla birlikte talep karşılanamadı. Fed geç kaldı.”
Faiz hassasiyeti hakkında konuşan ve bunun bireysel olabileceğini aktaran Arzova şunları söyledi:
“Faiz hassasiyeti bireysel olabilecek bir şey. Ülke olarak hassasiyet duyamazsın buna. Faizi artırmak zorundasın. Sonuçta bu bir para politikası aracı. Biz dünyanın tam tersine faiz indirimi sürecine girince enflasyonu patlattık. Bazı yerlerde haftalık olarak varken bazı yerler de günlük fiyat artışları oldu. Dolayısıyla bunun içinden çıkabilmek çok kolay gözükmüyor. Şöyle bir algı ortaya çıktı bu dönemde. “Fed eğer böyle bir faiz artışıyla devam ederse muhtemelen enflasyonu kurtarabilir.” Piyasalardaki coşku buradan kaynaklandı. Normalde hisse senedi piyasaları faizi sevmez. Dediler ki “Fed durumun farkında, enflasyonun yüksek olduğunu kendisi de fark etti. Demek ki sert giderek enflasyonu kontrol altına alacak.” O zaman bizler yani firmalar için de olumlu olaylar olacak. Bundan dolayı da piyasalar coşmaya başladı.”
Ünlü ekonomist Arzova’ya Rusya Ukrayna olayları hakkında soru sorduğumuzda şu yanıtları alıyoruz:
“Şöyle bir yanlış var, Rusya her zaman yalnızca en büyük enerji ülkelerinden bir tanesi olarak görülüyor. Rusya aynı zamanda dünyanın en büyük pazarlarından bir tanesi. Çok ciddi miktarda satın alma yapıyor. Bu satışların hepsi şimdi gitti. Buraya girmiş olan firmalar bunları başka yere de satamayacak ister istemez. Avrupa'da böylece bir durgunluk dönemi başlayacak. Bu çok kötü çünkü bizim de ihracat yaptığımız ilk 5 ülkeden 4’ü Avrupa ülkesi. Bizi de çok fazla etkileyecek bir süreç.”
Türkiye’nin bu konudaki politikasını doğru bulduğunu söyleyen Marmara Üniversitesi profesörü “Bence en doğru politika, bu son dönemde. Çok da zor bir politika. Çünkü bizim Rusyayla da ilişkilerimiz var. Nereden bakarsanız bakın S400’leri geliştirmeye çalışırken de Amerika'dan istediğimizde bize satmadılar. Silah satmıyorsun, ambargo uygulayarak “Kullanma!” diyorsun. Mecbur bir şekilde kendini geliştirmen lazım. Bir de Türk ekipmanları, dronelarının da bölgedeki etkisi çok fazla oldu. Bu oyun değiştirici bir hale geldi. Azerbaycan Ermenistan Savaşı'nın kaderini değiştirdi gibi. Ukrayna yaptığımız yardım Rusya'nın gidişatına durdurmada etkili oldu. Ukrayna'da da aynı şekilde ilişkinin iyi olması lazım.” ifadelerini kullandı.
Mülteci olaylarına da değinen Arzova “Ölen 50 Ukraynalı ile 50 Suriyeli aynı seviyede değil onlar için. Ben mesela insanların tepkilerini bakıyorum. Cami patlatılıyor 100 kişi ölüyor. Hiç kimsenin umurunda değil. Çünkü bölgelerinde değil. Bu bir insanlık dramı. Orada ölen de çocuk buradaki de çocuk. Acayip bir şeye döndü olay.” derken sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı:
“Mülteci işini kötü yönettik. Orada biz onu Avrupa Birliği'ne giriş süreci için kullanacaktık. Biz biraz da ticari tarafını da düşündük. Kötü oldu. Şu anki politika ise çok doğru bir politika. Ukrayna için ise batıya fazla güvendiğini söyleyebiliriz. Bugün onların başına gelen yarın bizim de başımıza gelebilir. O yüzden dikkatli bir politika izlemek lazım. Türklerin gidecek bir yeri yok. Suriye dahi kabul etmez.” dedi.
Amerika’nın Rusya’ya tavrıyla ve savaşın başlamasındaki rolüyle ilgili sorduğumuz soruya Prof. Dr. Burak Arzova şöyle yanıt verdi:
"Bence Rusya içeriye girene kadar Amerika ile anlaşmalı gittiler. Niye öyle diyorum? Çünkü Amerika, Avrupa üzerinde ciddi bir hegemonya kaybetti. Bir de Trump NATO’ya karşıydı. Biden ise Amerika'nın tekrar bu bölgelerde hakim güç haline gelmesinin Ukrayna'dan geçtiğini gördü. Amerika çok net böyle bir şeyin içerisine girdi. Bence en başta anlaşmalı şekilde ilerlediler ve sonra süreç farklı gelişti. Buna inanıyorum ben."
Prof. Dr. Sabri Burak Arzova ile röportajımıza eşlik eden okuyucularımıza teşekkür ederiz. Değerli hocamıza da röportaj sürecimiz boyunca gösterdiği nezaket ve misafirperverliği için tekrar çok teşekkür ediyoruz. Röportajlarımızın devamı ve güncel haberler için paraseför.net’i takip etmeyi unutmayın!
Paranıza akıl veren finans haber portalı Parafesör’de tekrar buluşmak üzere, hoşça kalın!