Küresel borsalar 2008 Küresel Finans Krizi’nden bu yana en kötü Ocak ayı performansını gösterdi. Borsalar; FED gündemi, enflasyon ve Ukrayna Krizi gibi sebeplerle sarsıldı.
ABD borsası, artan faiz oranları, yavaşlayan kurumsal bilanço büyümeleri ve jeopolitik gerilimlerin dünya çapında hisse senetlerine etki etmesinden sonra Küresel Finans Krizi’nden bu yana görülmüş olan en kötü sene başlangıcını yaptı.
S&P 500 Endeksi Ocak'ta %5,3 oranında geriledi ve 2020 senesinin mart ayındaki pandemi kaynaklı düşüşlerden bu yana en sert düşüşü yaşadı. Endeks aynı zamanda Küresel Finans Krizi diplerinden bu yana en zayıf Ocak ayını görmüş oldu.
Endeks, Ocak ayı içerisinde çok daha kötü bir performansın eşiğinden döndü. Geçen hafta S&P 500 tarihinin en kötü Ocak ayı performansını görme yolunda idi. Buna karşın endeksin son 2 seans içerisinde kayıt aldığı %4’lük geri dönüş bu tarihi rekordan kurtulma imkanına katkıda bulundu. Bu güçlü toparlanmaya rağmen yatırımcılar gelecekteki süreçte daha fazla volatilite ihtimaline karşı hazırlanmakta.
Yapılan bir habere göre, fon yönetimi şirketi olan Franklin Templeton’ın Çoklu Varlıklar Birimi liderleri de bu yüksek volatiliteli sürece hazırlanan yatırım firmaları arasında bulunuyor. Firmanın fon yöneticileri normal şartlarda farklı varlık fakat gerçekleşen konumlanmalarını tartışmak amacıyla ayda 1 kez toplanıyor fakat yatırım uzmanları volatilitede yaşanan hızlı değişimlere ayak uydurabilmek amacıyla ayda 1 defa yerine haftada 1 toplanma konusunda karar kılmışlar.
Franklin Templeton Investments’ın Müşteri Çözümleri Başkanı olan Wyle Tollette, “Varlık tahsisi için daha hızlı bir yaklaşımı gerektiren türden bir yıl olacağına inanıyoruz” ifadelerine yer verdi.
Ocak'taki satışlar, birçok şirketin yükselen faiz oranlarından olumsuz etkilenebileceğini tahmin ettiği teknoloji sektöründe başladı. Fed, artan enflasyona tepki olarak şahin bir tavır takınacağının sinyallerini göndermekte. Geçtiğimiz hafta FED Başkanı Jay Powell ilk kur artışının Mart'ta gerçekleşeceğini ifade etti ve önümüzdeki aylarda agresif bir kur artışı dizisi ihtimalini dışlamayı da reddetti.
Elde edilen verilere göre yüksek faiz oranları, özellikle de teknoloji şirketleri gibi büyüme odaklı hisse senetleri için olumsuz bir ortam yaratmakta. Yüksek faizler şirketlerin önümüzdeki bilanço değerlerini aşındırır ve yatırımcıların bu şirketlerden uzaklaşmasına sebebiyet verir. Teknoloji ağırlıklı Nasdaq Bileşik Endeksi de Ocak'ta %9 düşerek 2008 senesinin kasım ayından bu yana en sert aylık bazlı düşüşünü kaydetti.
ABD'li şirketler geçen haftalarda 4. çeyrek bilançolarını da bildirmeye başladı. Bilanço büyümesinin zayıf bir 2020 senesiyle karşılaştırdığında yükselmesi fakat geçtiğimiz seneye göreyse yavaşlaması beklenmekte.
Yatırımcılar aylardır faiz artışlarını ve büyüme endişelerini değerlendiriyor olsalar da son birkaç haftadır piyasaları etkileyen yeni bir komplikasyon daha ortaya çıkmış durumda. Bu komplikasyon da Ukrayna’da bir savaş yaşanması ihtimali.
Jeopolitik risklerin hisse senedi piyasalarında fiyatlanmasının zor olduğu yaygın olarak bilinen bir gerçek fakat çok sayıda yatırımcı, potansiyel bir Ukrayna-Rusya savaşı sebebiyle artan gerginliğin, 2020 senesinin 2. yarısında piyasalardaki zayıflığın teknoloji hisse senetlerinden daha geniş pazarlara yayılmasına yardımcı olduğunu ifade ediyor.
T Rowe Price’ın Sermaye Piyasaları Stratejisti Tim Murray konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamasında, “Ukrayna krizi kur artışına odaklanan bir satış dalgasını riskli yatırımların geneline doğru daha fazla çevirdi” ifadelerini kullandı.
Bir savaş olmasa bile, Rusya'ya yönelik potansiyel yaptırımlar da dahil, uzun süreli bir değişim, ekonomilerin zaten enflasyonu sakinleştirmekte zorlandığı bir dönemde küresel enerji fiyatlarını daha da yukarı çekebilir.
Bank of America'nın Avrupa Hisse Senedi Stratejisi Başkanı olan Sebastian Raedler konu ile ilgili olarak "Avrupa'daki büyüme döngüsünün özellikle savunmasız” göründüğünü, zira enerji fiyatlarının halihazırda çok fazla arttığını ve bunun etkilerinin de endüstriyel faaliyetlerde hissedilmek üzere olduğunu dile getirdi.
Ayrıca şimdiye kadar, Avrupa borsaları ABD'den daha iyi bir şekilde ilerledi ve yıl başından bu yana %3,8 oranında geriledi. Tüm dünyadaki borsa endekslerini izleyen FTSE All-World Endeksi ise Ocak'ta %5,6 düşerek piyasaların Çin'deki büyüme endişelerinin küresel piyasaları çalkaladığı 2016 senesinden bu yana en kötü yıl başlangıcını yaptı.
JPMorgan Varlık Yönetimi Birimi Portföy Yöneticisi olan Jack Caffey'e göre hisse senetleri bir kez düşmeye başlamasının ardından durdurulmaları normal zamanlardakine göre çok daha zor. Zira yıllarca devam eden istikrarlı hisse fiyatı artışları, portföy yöneticilerinin küçük miktarlarda bile olsa nakit tutmalarından vazgeçmelerini sağladı.
Caffey yaptığı açıklamada, “ABD'de piyasalar doğası gereği tek yönlü hale geldi. Momentum güçlü bir kavramdır. İnsanların piyasalara karşıt olabilme yeteneklerini ellerinden aldık. Ne kadar az nakit tutarsanız, dengesizlikler ortaya çıktığından bundan o kadar fazla faydalanabilirsiniz” ifadelerine yer verdi.
Tüm bu zorluklara rağmen ABD ekonomisi yine de temelde iyi durumda gözüküyor. Kurumsal bilanço artışı geçtiğimiz senenin zirvelerine göre yavaşlıyor olabilir fakat yine de çoğu büyük şirket için bilançoların pozitif kalması beklenmekte. Yatırımcılar da volatilite fırtınasının ortasında fırsatlar aramakta.
Caffey, olgunlaşmış teknoloji şirketlerinin enflasyona karşı daha çok dayanıklı olacağına inanmakta. Borsa uzmanı, bahsedilen şirket hisselerinin yarı iletkenlere olan artan talep gibi uzun vadeli trendlerden fayda sağlayabileceğini vurguladı.
T Rowe Price'dan birçok yatırımcı ise daha az sayıda şirkete ve daha istikrarlı bilançolara ve daha güçlü bilançolara sahip olma eğiliminde olan "kaliteli" hisse senetlerine odaklandıklarını ifade ediyorlar.
T Rowe Price'dan Murray konu ile ilgili olarak, “Ne zaman sert bir piyasa tepkisi alırsanız, sapla samanın birbirine karıştığını görürsünüz. Piyasada bir yerlerde kesinlikle tercih edilebilecek bir şeyler var” ifadelerine yer verdi.