İlk önce Kuzey Amerika ve Avrupa kıtası dahil olmak kaydıyla daha çok sanayileşmiş ülkeleri etkisine alıp, işsizler ve evsizler ordusu yığınağı yapmıştır. Kriz, üretimde düşmeye, talepte daralmasına, konut sektöründe durgunluğa, tarım ürünleri giderlerinde çok büyük çapta ücret azalışlarının yaşanmasına ve dış ticaret açıklarının olmasına sebebiyet vermiştir.
1929 senesinden itibaren bütün dünya ülkelerinde ekonomik sistemler tekrar sorgulanmış ve kapitalizmin serbest piyasa düşüncesinin güvenilirliği tartışmaya açılmıştır. Türkiye’de, 1929 ve 1933 yılları arasında, ülke ekonomisi için bir arayış içindedir. Bu arayış dönemi I. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın yapılmaya başlandığı döneme dek sürmüştür. Ayrıca ekonomik bunalımın yan etkilerini düşürmek isteyen Türkiye, krizin etkilerinden korunmak maksadıyla 1929'da ilk kez milli parasını devaüle haline getirmiştir. u dönem ve sonrasında, Türkiye’nin önemli bir gelir kaynağı olma özelliği taşıyan tarım ürünleri ihracatında önemli bir düşüş olmuştur.
1929 Krizinin Dünya Ekonomisine Etkileri
1929'da meydana gelen dünya ekonomik krizi, iktisatçılar arasında dünya tarihinin önemli krizi olarak kabul edilir. 1.Dünya Savaşı sonrası ABD, dünya ekonomisinde az da olsa etkinlik kazanmış, savaş zamanı boyunca önemli oranda altın birikimi yapmıştır. ABD’de biriken sermaye en başta Florida da olmak kaydıyla gayrimenkul ve toprak alımına dönük olmuştu. Fakat toprak üzerinde spekülasyonların bitmesi ile toprak giderlerinde azalış olmuş, topraktan çıkan sermaye New York Borsasına dönmüştü. Hisse senedi gderlerinin çok fazla çıkması ile gerçeklerden kopuş, Federal Rezerv Bankası'nın, spekülatif yükselişi durdurmak adına 1929 senesinin yaz aylarında faiz oranlarını % 7 den % 15’e çıkarmasına sebep oldu. Borsa hisse senetleri dorukta olduğu zaman, hisse sahipleri satışa dönerek, New York Borsasının batmasına sebep oldular. Borsanın batışını ise bankalar izledi.
New York Borsası’ndaki bu agresif düşüşle beraber ABD ekonomisi krizin çok derin etkisini yaşamaya başladı. Bununla da sınırlı olmayan kriz, diğer ülkelere de yayılır. 1929 krizi sebebiyle dünya borsaları değer yitirmeye başlamış, bankalar iflaslar etmiş, toplam tüketim ve yatırımlarda hızlı azalışlar olmuştur.
1929 dünya ekonomik krizinin önemli sebepleri arasında; gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlik, şirketlerin mali yapıları arasındaki belirsizlik, bankaların mali yapılanmalarındaki sıkıntılar, dış ödemelerdeki açıklar, ekonomi yönetimindeki beceriksizlik, uluslararası borçların kararsız yapısı ve tedavül aracı olarak altın standardında ısrar edilme, olarak gösterilebilir.
1929 Büyük Buhranına Giden Yol
ABD’de 1920’li senelerde yapılan vergi indirimleriyle yükselen yüksek servet yoğunlaşması, üretimin düşmesine sebep olan bankacılık sistemindeki güçsüzlüğün önemli bir nedenidir. ABD ekonomisinde en fazla servet yoğunlaşmasının yaşandığı 1929 senesinde, bankacılık sistemindeki sıkıntılı krediler önemli bir düzeye gelmiştir. Servet yoğunlaşması ve sıkıntılı kredilerdeki çoğalış 1929'da ekonomideki durgunluğu bunalıma geçirmiştir. Çünkü, bankalardan verilen spekülatif kredilerin geri dönmemesi, diğer bir yandan doğan güvensizlikte yoğun mevduat çekişleri sebebiyle bankalar krize
girmiş, ABD ekonomisinde önemli bir para stoğu açığı oluşmuştur. Bu güvensizlik ve kriz dönemi uluslararası ticareti adeta durma noktasına getirmiş
ve bu 1929 senesinde uluslararası ticaretin 5.350 milyon altın dolara gerilemesine sebep olmuştur. 1930 senesinde bu sayı 4.850 milyon altın dolara, 1931 senesinde 3.260 milyon altın dolara, 1932 senesinde 2.135 milyon altın dolara ve 1935 senesinde 1.785 milyon altın dolara dek gerilemesine sebep olmuştur.
M.Friedman ve A.Schwartz; 1929 büyük bunalımının 1867’li senelerden beri yapılan para politiklarındaki yetersizliklerden ötürü ortaya çıktığını ve bu bunalımın para arzındaki kesin düşüşle yakından ilişkili olduğunu belirtmiştir.
Keynesçilere göre; ABD’de 1929 krizinin temel sebebi, yatırımlardaki büyük düşmedir. Bu azalma geliri düşürerek, harcamaları azaltmakta ve ekonominin eksik istihdama doğru yönelmesine sebep olmaktadır. Ayrıca Keynesçi yaklaşıma destek verek iktisatçılar; gayrisafi milli hasıla’daki azalışın para arzında önemli derecede gerileme yapıp, bu krizde çok önemli rol oynadığını belirtmişlerdir. Keynes, 1929 senesinde yaşanan ekonomik krizden çıkmanın yolunun devletin ekonomiye direkt müdahale etmesinin olduğunu söylemiştir. Bu husus, 1940’ların başından 1970’li senelerdeki yeni ekonomik krizlere kadar rahatlık dolu bir dönemin yaşanmasına sebep olmuş ve birçok ülkede yapılmıştır.
Büyük krizde ABD Başkanı Roosevelt, ekonomiyi durgunluk halinden çıkarabilmek için bazı önlemler almıştır. Bu önlemler; talep yükselmesini sağlamaya dönük olarak fiyatların arttırılması, spekülasyonların önlenmesi, ihracat yükselmesi için kur ayarlaması, üretimin çoğaltılması için teşvikler, istihdam olanaklarının geliştirilmesi, işsizlik ödenekleri verilmesi ve kamu hizmetlerinin çoğaltılması gibi önlemlerdir.
Büyük Buhran Yıllarında Türkiye Ekonomisi
1929 Ekonomik Buhranının Türkiye Ekonomisine Etkileri
Ekonomik buhran ile beraber Türkiye’de, hammadde-tarım ürünleri giderlerindeki azalış ile dış ticaret Türkiye’nin aleyhine oluyordu. 1920’li senelerde Türk Lirası, serbest kur rejimi ile Sterline bağlı bir durumdaydı. Türkiye’de para piyasalarını düzenleyecek bir merkez bankasının yokluğu, piyasanın üstünde devletin senyoraj hakkını kullanmasına engel oluyordu. Lozan Antlaşması uyarınca Türkiye, mali piyasalarını düzenlemek için yeni vergiler ihdas gerçekleştiremiyordu. Ayrıca yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı devletinin Duyun-u Umumiye’den kaldığı borçlar sebebiyle, mali piyasalarında devletin yapacaklarını sınırlı hale getiriyordu.
Talep yetersizliğinden ötürü ABD’de yaşanan 1929 senesi krizi neticesinde büyük çapta işsizlik ve gider düşüşleri olmuştur. Bu negatif durum, gelişmiş Avrupa ükelerinin ve tüm diğer ülkelerin ekonomilerini olumsuz etkilediği gibi Türkiye ekonomisini de olumsuz etkilemiştir.
Türkiye ekonomi piyasalarında, 1929 Dünya Ekonomik Krizinin sebebiyle bütün dünya ile eş zamanlı olarak 1933'den itibaren devletçi politikalar ağırlık kazanmaya başladı. Bu zamanda devletin müdahaleleri çoğalmış ve tarımdan sanayiye doğru bir yönelme olmuştur. Cumhuriyetin ilan edildiği tarihten buhranın yaşandığı tarihe kadar olan dönem, ekonomik sıkıntıların tartışıldığı ve ekonomi politikalarının belirlenmesine dönük çalışmaların yapıldığı I. İktisat Kongresi’nin izlerini taşır. Kongre de alınan kararlar devletin dolaylı yoldan ekonomiye müdahalesi, girişimcilik yapılması ve bu girişimleri işletmesi şeklinde olmuştur. Bu zamanda devletin özel sermaye birikimi için yapmış olduğu çesitli müdahaleler sonucunda sözü geçen dönemin “liberal” olarak adandırılması gerektiği yönündeki düşünce artmaktadır.
Bunun için; 1930-1946 seneleri arasındaki zaman, devletçilik dönemi olarak tanımlanır. Devletçilik politikalarının sahiplenilmesinin başka bir sebebi de, ülkelerin ekonomik buhranlardan Keynesyen iktisatçıların öne sürdüğü devletin ekonomiye müdahalesi görüşleriyle başa çıkabileceğiyle ilgilidir. Bu düşüncenin oluşmasının temel sebebi, özel sektörün yeterli sermaye birikimi olmaması ve yabancı sermayeye olan güvensizlik olarak gösterilir.
1929'da dünya genelinde yaşanmış olan ekonomik buhran, Türkiye’de, ödemeler dengesi açıklarında ve parasal kriz olarak boy göstermiştir. Ekonomik krizinin Türkiye’deki etkisinin neticesi olarak ufak imalat işletmelerinde iflâslar artmış, özel sektör sanayileşme yönünde beklentilerin altında kalmıştır. Özel sektörün bankacılık ve sanayileşme çabalarının beklentilerin oldukça altında kalması, 1933 senesinden beri devleti gerek sanayileşme gerekse bankacılık alanlarında dolaylı yoldan girişimleri süratlendirmesine sebep olmuştur. 1929 senesinde cari giderlerle milli hasılanın % 9,9’unu oluşturan sanayi kesiminin payının 1939 yılında % 18,3’e yükselmesi sanayileşme açısından hızlı bir yapısal değişme gerçekleştiğini doğrular niteliktedir. Bu dönem ayrıca iktisat politikaları doğrultusunda elde edilen neticeler açısından tekrar sanayileşme dönemi olarak da bilinir.
Türkiye’nin kuruluş senelerinde direkt olarak yabancı sermaye yatırımlarına yer verilmediğinden dolayı dış dünyaya olan bağlılık daha çok dış ticaret yoluyla gerçekleşmiştir. Bundan ötürü kriz etkisini dış ticarette çok daha fazla göstermiştir. Zira Türkiye’nin dış ticareti genel manada tarımsal ürün ihracatı ile sanayi maddeleri ithalatına uygun bir seyirde olmuştur. Bu sebeple tarımsal ürün giderlerinde yaşanan büyük değer kayıpları Türkiye’nin dış ticaret hacmini küçültmüş ve ekonomik krizle beraber Türkiye’de iflasların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Ticaret şirketleri, sanayiciler, çiftçiler üretimi fazlalaştırmak üzere almış oldukları kredileri geri ödeyememe problemiyle karşılaşmış o zamana dek kendiliğinden işlediği izlenimi veren piyasa mekanizmasının artık işlemediğini tanık olunmuştur.
Cumhuriyetin ilk senelerinden 1948 temel senesine oranla sabit üretici giderleriyle GSMH 2 929.5 milyon TL, cari fiyatlarla ise 953 milyon TL olmuştur Bu sayı seneler itibariyle dalgalanmalar göstermekle birlikte genel manada yükselişe dönük bir eğilim göstermiştir. Sabit ve cari fiyatlarla GSMH rakamları, oldukça düşük düzeylerde olmuştur. Bu husus da üretim gücünün düşük olduğunu gösterir. 1929'da ihracat rakamlarının (74 milyon dolar) ithalat (124 milyon dolar) sayılarının oldukça altında kaldığı izlenir.
Türkiye Ekonomisi'nde Büyüme ve Enflasyon
Krizin Türkiye ekonomisine yansıması ile beraber, 1930-1933 arasında ithalatta süratli ve büyük daralma meydana olmuştur. Bu daralma Türkiye ekonomisinde bir para probleminin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sanayileşme hızlanmıştır. Borçların tekrar yapılandırılması için yeni anlaşmalar yapılmıştır. Merkez Bankası kurma kararı ve yeni dış kredi bulma durumu artmıştır.
Bu husus 1947 senesinden sonra değişmekte ve dış ticaret dengesi ithalatı yönünde bir çoğalış göstermektedir. 1929'daki krizin ve negatif iklim şartlarının etkisi sonucunda tarım sektörünün düşmesi, büyüme oranını da azalmıştır. 1939'da % 6.9 olan büyüme oranı 1940'da % 4.9 oranında gerilemiştir. 1939 senesinde % 1.7 olan enflasyon oranı 1940'da % 25.4 gibi fazla bir seviyeye çıkmış ve bu çıkış 1944'e dek sürmüştür.
1950'de, serbest seçimle kurulan iktidarın katkısıyla beraber büyümeyi amaç edinen talep yanlısı politikaların uygulamaya konması ve Marshall yardımlarının etkisiyle beraber Türkiye ekonomisi, 1951'de %12 oranında büyüme göstermiştir. Bu zamanda yapılan iktisat politikaları; ekonomide liberalizm ve serbest piyasa düzeninin kurulmasına geçişe dönük olmuştur. Fakat ekonominin serbest piyasaya uygun işlemesi hedef alınmış olmakla beraber, serbest piyasa geleneği ve serbest piyasayı işletecek iktisat bilgisi, tecrübesi ve kurumları olmadığından dolayı bu amaca sahip geniş kapsamlı, tutarlı bir iktisat politikası yapılamamıştır.
1929 Büyük Buhranı Dünyayı Nasıl Etkiledi?
1929 Dünya Ekonomik Buhranı, 1.Dünya Savaşı sonrasında ve 2. Dünya Savaşı öncesinde olmuştu. 1.Dünya Savaşında ABD’nin İtilaf devletleri ile beraber savaşa girmesi, savaştaki üstünlüğü İtilaf devletleri lehine döndürdüğü gibi, ABD’nin tüm dünyada çok önemli bir prestij almasına sebep olmuştu. ABD bu senelerden sonra Avrupa ülkeleri ve gelişmekte olan ülkeler için adeta bir çekim merkezi haline dönüştü. Sermayenin de ABD’de toplanması neticesinde, bu sermaye gayrimenkul piyasalarına dönmüştü.
Bankalarda gayrimenkul piyasalarına destek vermiş ve gayrimenkul piyasalarında önemli oranda şişme meydana getirilerek sonrasında bu piyasalar batmıştı. Batan gayrimenkulden peşi sıra kaçan fonların New York Borsasındaki hisse senetlerine dönmesi yine aynı halde bu piyasada giderlerin realitelerden uzaklaşmasına sebep oldu. Federal Merkez Bankasının faizleri çıkarmasıyla beraber endişeye giren New York Borsası battı.